İsrail ‘Yeniden Tanımlanma’ Sürecine Gidiyor
13 Temmuz'da Süveyda'da, İsrail bağlantılı Dürzî lider Hikmet el-Hicri'ye bağlı milisler ile Bedevi Araplar arasında çıkan çatışma, sadece Suriye’de değil bölgede yeni gerçekliklerin ortaya çıkmasına yol açtı.
Süveyda olayları, 7 Ekim’den sonra bütün stratejik kazanımları boşa çıkan ve hızla dünyadan izole olan soykırımcı İsrail’in elinde, bir grup Dürzî ve YPG dışında oynayacak kartının kalmadığını gösterdi. Bu kartları da Netanyahu, iktidarda kalma hırsı ile ucuza harcadı, İsrail Suriye saldırılarında ABD’nin bile arkasında durmadığını gördü.
Bölgede İsrail aleyhine oluşan hava
Netanyahu hükümetinin gerek Filistin’de gerçekleştirdiği katliamlar gerekse bölge ülkelerine yaptığı saldırılar bütün İslam dünyasını İsrail karşısında birleştirecek bir sonuç üretti, İslam ülkeleri arasında bu devletin ancak güçle durdurulabileceği kanaati yaygınlaştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dile getirdiği “Kudüs İttifakı” İslam dünyasında karşılık buldu. Cumhurbaşkanın bölgenin gerçek sahipleri olan Türkler-Kürtler-Araplar arasındaki tarihi birlikteliğin yeniden kurulması ve birlikte Ortadoğu’da huzura dayalı yeni bir düzen kurma teklifi heyecanla karşılandı.
İsrail’in son kozu: Dürziler ve Kürtler
Bölgede kendi aleyhine bir ittifakın oluştuğunu, İbrahim Anlaşmalarının hükümsüz kaldığını anlayan İsrail, 1950’den bu yana “Çevre Doktrini”nin bir parçası olarak gördüğü azınlık halklar Dürzî ve Kürtlerin hamisi olma rolünü açıktan oynamaya geçti.
İsrail tehdidine karşı iç birliği tahkim etmek üzere MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘Terörsüz Türkiye’ çağrısına olumlu karşılık veren PKK/KCK lideri Abdullah Öcalan örgütten silahlarını bırakma ve kendisini fesh etmesinin istedi. Bu çağrıya uyan örgütün kendisini fesh etmesi ve 11 Temmuz’da silahlarını yakması ile başlayan süreç Türkiye, Irak ve Suriye Kürtleri arasında büyük oranda sevinçle karşılanırken örgüt üzerinden bölgeyi parçalama hesabına dayalı İsrail doktrini için büyük bir yıkım oldu.
İsrail’in elinde tek Kürt kozu SDG bünyesindeki YPG kalmıştı. Tel Aviv, Şam hükümeti ile 10 Mart’ta entegrasyon anlaşması imzalayan SDG’yi anlaşmaya uymamaya ve özerklik talebini sürdürmeye teşvik etti. Mazlum Abdi liderliğinde askeri gücü elinde bulunduran YPG, üniter devletin parçası olmayı kabul etmeyeceğini defaatle açıkladı.
İsrail, Suriye’de Dürzî kartını da 13 Temmuz'da devreye soktu. Süveyda'da, Dürzî liderlerden İsrail bağlantılı Hikmet el-Hicri'ye bağlı milisler ile Bedevi Araplar arasında çıkan çatışmanın büyümesini teşvik etti. Başbakan Netanyahu, “Şam'ın güneyine güç konuşlandırılmasına ya da Dürzî topluluğa yönelik herhangi bir tehdide izin vermeyeceğiz” açıklaması yaptı ve çatışmayı durdurmak, ateşkes sağlamak üzere şehre gelen Suriye ordusu mensuplarına hava saldırıları düzenledi. Şam yönetimi Dürzî ileri gelenlerle anlaşma sağlayarak çekilmesine rağmen İsrail durmadı,15-16 Temmuz’da Şam’daki Genelkurmay Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı çevresine hava saldırıları düzenlemeye devam etti.
Bu sırada kuzeydeki SDG/YPG’nin Şam yönetimine karşı Dürzîler ile dayanışma içine girdikleri görüldü. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "YPG'nin hareketlilik içinde olduğu duyumları da alınıyor. Onlara da mesajımız buradaki karışıklığı fırsat bilip istenmeyen bir duruma girişmesinler. Var olan kritik ve hassas süreci daha da Suriye’de sıkıntılı hale getirmesinler. İstikralı ve yapıcı bir rol oynasınlar. Aksi takdirde fırsatçılık beraberinde büyük bir riski getirir." sözleriyle YPG’yi uyardı.
Bu sırada ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Bruce, ABD'nin İsrail'in saldırılarını desteklemediğini açıkladı.
17 Temmuz’da Suriye’de ateşkes sağlanmasının ardından Türkiye’nin 10 Arap ülkesiyle birlikte imzaladığı ortak bildiride, “Suriye’nin güvenliğinin ve istikrarının, bölgesel güvenlik ve istikrarın temel unsuru ve ortak bir öncelik olduğunu”........
© Stratejik Düşünce Enstitüsü
