İktidarın sürükleyici, yön verici ortağı Devlet Bahçeli’nin; “Çin’e gidelim… Rusya’ya gidelim… Türk-Rus-Çin İttifakı kuralım. Yeni bir dünya doğuyor, biz de bu dünyada yerimizi alalım” diye özetlenebilecek açıklamalarda bulunduğu saatlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump’ın oğluyla İstanbul Dolmabahçe’de, basına haber vermeden, baş başa görüşüyordu.

★★★

İşadamı Trump’ın özel şirket sahibi komisyoncu oğlu, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile ne konuştu?

Konu neydi?

Neyi görüştü?

Trump’ın oğlunun, Türk ve Amerikan dış işlerinin yüzlerce diplomatını, elçisini, büyükelçisini boşa çıkartarak, bizim Cumhurbaşkanı’na getirip söyleyeceği özel neyi vardı? Bu soruların karşılığı kaynayıp güme gitti.

★★★

Bir şey daha oldu.

Tayyip Erdoğan’ın bir zamanlar partisinin genel başkanlığını da teslim edip Başbakan yaptığı Ahmet Davutoğlu, TV ekranına çıktı. Dirhemini yiyenin başının döneceği çok ağır laflar etti.

Davutoğlu dedi ki:

“Niye Gazze konusunda Trump’a karşı sesi çıkmaz Erdoğan’ın? Ağzından bir kere olsun Trump çıkamadı, niye? Çünkü sizin New York’taki mahkemede davalarınız varsa…
UTAH ’da (ABD’nin bir başka eyaleti) kara para aklama davası varsa, servet rivayetleri varsa, sesiniz kısılır. Türkiye’de ve her yerde bir devlet adamının bağımsız olması için heybesi olmayacak, gemisi olmayacak…”

★★★

Bu sözlerin anlamı:

Sen ağlama!

Ben ağlayayım!

Trump’ın İsrail........

© Sözcü