menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Varoluşçuluğa dair ‘o’ ne demiş ‘bu’ ne demiş ‘ben’ ne kapmışım?

9 0
25.09.2025

Felsefe tarihinin önemli isimleri: Jaspers, Heidegger, Pascal, Kierkegaard, Sartre. Azılı Hristiyanlık düşmanı: Nietzsche… Bağnaz bir Grek Ortodoks’u: Dostoyevski. Hepsinin beliren ortak özelliğinin: KOYU BİREYCİLİK olduğunun altını çizmiştim. Bireyselciliği olumlayan ‘Varoluşçuluğun Efendileri’ kimlerdir? Nasıl girdiler kafamıza? Bu kez bunun yanıtını arayalım. Bu sorgulama bizi varoluşçuluğun felsefi düşünce biçimi olmaktan çıkıp pratik hayatta yaşam biçimine dönüşmesini anlatacaktır. Herhangi bir düşünce okulundan olmamak, herhangi bir inançlar kümesini, özellikle sistemleri yetersiz görmek, sığlığını, bilgiçliğini, yaşamdan yoksunluğunu ileri sürerek gelenekçi felsefeyi açıkça küçümsemek çıkış noktasıydı akımın. Sokrates’çi okullarda az daha sonra Stoacılar da felsefe her şeyden önce yaşama yoluydu. Sokrates’in bir eşi daha görülmemiş alaycılığı yanı sıra Spinoza’nın tutkuları, Heraklitus’un acı iğneleri ortamı açıklarken Dostoyevski 1864’te yayınlanan, dünya yazının en baş kaldırıcı en özgün yapıtı ‘Yeraltından Notlar’ıyla bir ilke imza atmıştır. Yepyeni bir perdeden yükselen, gergin karşı durma kişinin kendi kendisiyle böylesine ilgilenişi yeni bir şeydi felsefede. Bu ses, bu gergin karşı durma, kişinin kendi kendiyle böylesine ilgilenişi yeni bir şeydir. Kitapta gördüğümüz bireyselcilik eksiklikten uzak değildir, kötüdür, baş........

© Sonsöz