KÜRSÜDEN KIYIYA VURAN SES
Hiçbir şeyi sahiplenmez; ne kirli sırları, ne yalanları, ne de başkalarının hesabına yazılmış acıları saklamaz dibinde. Uzun uzun dinler, usul usul koynuna alır gibi yapar; sonra bir gün, zamanı geldiğinde, gerçeği olanı olduğu gibi kıyıya vurur. O vurgu usulca değildir; sarsıcı bir sessizlikle gelir, taş gibi, çakıl gibi, gözlerden saklanamayan bir iz bırakarak.
Meclis kürsüsünde bazı seslerin yükselmesi, “Öcalan’a özgürlük” diye atılan sloganlar, tartışmalar medyaya yansıdı; Meclis’te yaşanan bu anların kaydı var ve toplumun vicdanında derin izler bırakıyor. Siyasetin koridorlarında yapılan hesaplar, tarih sayfalarına not düşülen cümlelerdir; ama unutmamalı ki bu topraklarda sözün en ağır karşılığı, geride bıraktıklarının çığlığında yazılıdır.
Ve o çığlıklar…
Her bir çığlık bir ad taşıyor: Aybüke, Ayşe, Mehmet, Semih…
Her bir ad bir anne demek, bir baba, bir eş, bir kardeş… Bu topraklarda, kırk yıldır süren bu ateş, yaklaşık 40 bin canı, canımızı bizden aldı.
Ama o 40 bin yalnızca bir sayı değildir; her biri bir ses, bir nefes, bir çocukluk, bir umut demektir. Her biri, bir annenin göğsünde yarım kalan kalp atışı, bir babanın suskun bakışında donup kalan yürek yangınıdır, bir eşin yarım kalan hikayesidir, bir evladın kolu kanadı akamayan gözyaşıdır.
O kayıpların her biri, bu milletin damarlarına kazınmış bir yemin gibidir:
Unutmayacağız, unutturmayacağız.
Şehit annelerimizin gözlerindeki kuru gülüş, yastıkları ıslatan sessiz ağıtlar, evin en güzel odasındaki fotoğrafın önünde hala yükselen bir dua; hepsi bize hatırlatıyor ki bu milletin........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d