ATANAMADILAR…AMA TOPRAĞA YERLEŞTİLER
Evet, rakamla otuz dört.
Ama bu sadece bir sayı değil…
otuz dört ayrı can,
otuz dört evlat,
otuz dört umut,
otuz dört gelecek,
otuz dört ailenin kara yası demek.
Her biri yıllarını ders çalışarak, sınavlara girerek, umut ederek geçirdi. Her biri, bir gün çocuklara dokunabilmenin, bir sınıfa girip “Ben öğretmeninizim” diyebilmenin hayalini kurdu.
Ve o hayalin peşinden, ailesinin tırnaklarıyla kazıyarak okuttuğu evlatlar, sıralarda dirsek çürüttü. Analar, babalar, bazen yemeyip yedirdi, giymeyip giydirdi. Çocuklarının geleceği için kendi hayallerinden bile vazgeçti.
Çünkü bir tek dilekleri vardı:
“Evladım okusun, bir mesleği olsun, devletine millete faydalı bir insan olsun.”
Ama olmadı.
Çünkü bu ülkede hayal kurmak, artık en tehlikeli eylemlerden biri.
Çünkü bu ülkede emek değil, torpil makbul. Dürüstlük değil, sahtecilik ödüllendiriliyor.
Çünkü burada emek kutsal değil, torpil güçlü.
Alın teri değil, tanıdık önemli.
Dürüstlük cezalandırılıyor, sahtekarlık ödüllendiriliyor.
Adalet terazisi değil, ilişkiler dengeliyor hayatları.
Diploması sahte olanlar, sıranın önüne geçiyor.
“Tanıdık” olan, mülakatı geçiyor. Sırtını birine dayamayan, bilgiyle yol yürüyen, hakkıyla sınav kazananlar ise mezara uğurlanıyor.
Bugün o mezarlarda, sadece bedenler değil, gelecekler, öğrenciler, öksüz kalan sınıflar, karalanmamış tahtalar, yapılamamış sınavlar, sevgi dolu yürekler yatıyor.
Çünkü o gençler sadece kendileri için okumadı… Her biri bir çocuğun ışığı, bir okulun umudu, bir ülkenin yarınıydı.
Ama seslerini kimse duymadı.
Çığlıkları duvara çarpıp geri döndü, yok........
© Sonsöz
