Adımı Unuttular, Ben Artık Sadece “Emekliyim”
Bir lokma ekmek bir kuru soğan götürebilmek için evine, çocuklarının defterine bir kalem, bir silgi daha ekleyebilmek ve okumaları için, uğraştığı dua ettiği, çocuklarının cebine harçlık koyabilmek için ömrünü verdi. Geleceği olan çocukları okusun, doysun, üşümesin, yarınlarından korkmasınlar diye kendi hayallerini hep erteledi.
“Emekli olunca nefes alırım belki,” dedi kendi kendine. Bir göz oda olsun, yeter bana, bize… “Bir köy evi alırım. Hayal bu ya…Olmazsa bir yazlık. Deniz havası alırım ciğerlerime, ağrıyan dizlerime iyi gelir sıcak kum, ağaçların altında, biraz da temiz toprak kokusu, bir avuç bahçede bostan… Yorgun bedenime, yorgun ruhuma iyi gelir belki,” diye hayal etti. Tutundu hayata. Sabretti! Dayandı. Dayandı. Dayandı…
Ama nereden bilsin?
Yıllarca çalışıp, kar, kış, yağmur, çamur demeden, bedeninin yorgunluğunu hissetse bile dinlemeden, duymadan, dirsek çürütüp, el emeği göz nuru alın terinin en saf halini yıllarca, ülkesine harcamış, ömür vermiş bir insanın, emekli olduğunda, bir sebze meyve pazarında, akşam olmasını bekleyip pazarcıların tezgah altına attığı çürük sebze meyve ve kırılmış, çatlamış yumurtaları toplarken “Ahmet dede” değil, “Ayşe teyze” değil de yalnızca “emekli” diye anılacağını…
En acısı da bu ya zaten… Adının unutulması. Isimlerinin söylenmemesi…Artık dede, nine, teyze değildi. O bir emekliydi.
Eskiden insanlar isimleriyle ve lakaplarıyla anılırdı. Mahallede herkes tanırdı onları. Arif amca sokak lambasını tamir etmişti gençliğinde, Ayşe teyze yıllarca okulda temizlik yapmıştı. Hatırlanırlardı, bilinirdi geçmişleri. Şimdi ise hepsinin ismi aynı: Emekli.
İsmin alınmışsa, kimliğin de gitmiş demektir. İnsan ölünce ilk ismi alınır ya artık “cenaze” olur ya, yaşarken de ismini kaybedince “emekli” olur. Hayalinin ve yıllarca çalışmanın ömür tüketmenin karşılığı bu olmamalıydı. Ekmek kuyruğunda, et kuyruğunda, yumurta kuyruğunda adı bile anılmadan beklemek değildi ödülü…
Bir........
© Sonsöz
