menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şimşek gibi program

13 30
02.06.2024

Garip bir dönemi yaşıyoruz. O kadar garip ki, bir tekerrür hissi yaratıyor. Bir bakan var, uluslararası sermayeyle arası iyi diye bakan yapıldı. Hatta işin açığı parayı bulsa bulsa o bulur diyerek bakan yapıldı. Şimdi devletin resmi verileri gösteriyor ki, istenilen kadar olmasa da, bulmuş parayı. Bakan yabancı sermaye gelsin de rahatlayalım diye bir program açıkladı. Adı program, kendisi değil. Biz iktisatçılar program deyince eşkem köşkem, iç tutarlılığa sahip, araçları ve amaçları iyi tanımlanmış ve görece gösterişli hedeflere sahip bir planı anlarız. Üstelik bu türden bir planın tekli değil çoklu amacı olur. Hattı zatında Şimşek’in programı, program değil, günü kurtarma adımı. Sistematik değil semptomatik tedavi amacını taşıyor. Gerçi onu da becerebilmekten uzak.

İlginç olan, Albayrak ve Nebati dönemlerinde uygulanan politikalara veryansın eden liberal burjuva iktisatçılarının kutsama, yakarma ve güzelleme arasında gidip gelmeleri. Onlara göre Albayrak ve Nebati dönemlerinde uygulanan düşük faiz politikası inattan kaynaklanan bir yol kazasıydı. Oysa sermayenin düzeninde yol kazası olmaz; onun da bir mantığı vardı. Şimdi daha iyi anlaşılıyor.

O dönemde yüksek kur ile düşük faiz birkaç amaca birden hizmet ettiler.

Birincisi, ithalatı sürdürebildikçe sermaye içeride kredi patlamasıyla realizasyon (satış) sorununu çözdü.

İkincisi, yüksek kurun tetiklediği enflasyon kâr açlığını depreştirdi ve ekonomik düzenin bir ormana dönüşmesini fırsat bilen sermaye ve mülk sahipleri emekçilerden, yoksullardan hamutuyla değer aktardılar.

Üçüncüsü kamunun döviz kaynakları düşük faizle ve maliyetle pervasızca sermayenin erişimine açıldı ve özel sermaye kendi yabancı para yükümlülüklerini karşılayabildi ve hatta borcunu azalttı (veriler kamu borç stokundaki artışa özel borç stokundaki azalışın eşlik ettiğini gösteriyor). Böylece sermayenin borcunu biz halk olarak yüklendik, sermayenin borcu kamusallaştırıldı. Ne güzel değil mi?

Dördüncüsü, kamu kaynaklarının özel sektörün emrine amade kılınması ve sağlanan diğer beleş kolaylıklar sermayenin sadece realizasyon (satış) sorununu değil bilanço dengesizliği sorununu da çözdü (en azından bir vakit için).

Beşincisi, tetiklenen enflasyon sonucunda ortaya çıkan özel sermayenin fiyatlama davranışı kâr miktarını arttırmasına ve yükümlülüklerinin bir bölümünü de bu kanaldan karşılamasına yol açtı. Son olarak düşük faiz ve sürekli yükselen kur garip bir yağmaya daha yola açtı; özellikle büyük sermaye ve mülk sahipleri düşük faizden TL ile borçlandılar ve bu kredileri değerlenen dolara yatırdılar. Bu da dolarizasyon tehlikesini arttırdı. Bu gerçek bir ilkel birikim süreciydi, halk kaybetti, zenginler kazandı.

Peki ama dönem yüksek faizden ve getiriden nemalanan finansal sermayenin dönemiydi, nasıl oldu da parazitik finansal sermaye bu programa razı geldi? Aslında tam da gelmedi. Yabancı sermaye girişleri hem bu programın hem de pandeminin etkisiyle durma aşamasına geldi. Dahası bu durumu kötüleştirecek başka faktörler de işin içine girecekti ki bu azgın program servet ve sermaye sahiplerine aktarımın yeni bir yolunu buldu; KKM. Böylece kurun artışı bir nebze olsun engellendi ve dahası kamu bütçesinden servet sahiplerine muazzam bir kaynak aktarılarak belirli bir miktarda yabancı paranın içeride kalması sağlandı (ama ne pahasına?). Bu arada Türkiye kapitalizminin sınıfsal özü kendini bir kere daha ayan beyan ortaya koydu ve pandemide gelişmiş ve hatta azgelişmiş kapitalist ekonomilerde üretim düşerken biz emekçilerimizi fabrikalara göndermeye devam ettik. Sonuçta bu dönemde bilcümle kapitalist dünya üretimi kısarken biz onların boşalttığı pazarlara mal satalım diye emekçilerimizi salgın hastalığın kucağına attık. Dahası ulusal paramız hızla değer kaybettiği için ihraç emtiamızın değeri dipleri gördü. Gerçi enflasyonist süreç bu avantajı bir dereceye kadar yok etti ama eninde sonunda ihracatı 2020’de 170 milyar dolar civarından 2022’de 254 milyar dolara çıkardık. Ama hemen sevinmeyin, Türkiye kapitalizminin üretimin ithalata bağımlılığı dolayısıyla ithalat da aynı dönemde 220 milyar dolardan 364 milyar dolara çıktı.........

© soL


Get it on Google Play