menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dünya ve Türkiye artık daha güvensiz

26 34
tuesday

Geçen hafta Donald Trump ABD başkanlığı koltuğuna tekrar oturdu. Şöyle de okunabilir: Dünyanın en büyük silahlı gücünün komutası artık ilk dönemine göre daha da bilenmiş/ programlanmış (ve yönetme ehliyetine sahip olduğu kuşkulu) bir faşistin elinde! Üstelik bu faşist figür, pazarlanan “öngörülemez kişilik” zırhına bürünerek, uluslararası diplomasinin bütün kurallarını berhava etme meşruiyetini ele geçirmek üzere! Yayılmacı emperyalist kimliğini açıkça sahneye koymak üzere resmen başkan olmayı bile beklememişti zaten. Arkasında bulunan geniş bir kadronun katkısıyla da erkenden kapsamlı bir “meydan okumaya” hazırlanmıştı.

ABD’nin yitirmekte olduğu ekonomik üstünlüğünü ve hegemonya gücünü geri kazanma peşinde olduğu esasen bir sır değildi. Biden dönemi de Ukrayna-İsrail örneklerinde görüldüğü gibi silahlı çatışmaları alevlendirme ve Filistin soykırımına çanak tutma bakımlarından Amerikan emperyalizmin geri çekilme niyetinde olmadığını açıkça gösteriyordu. Hegemonya transferine gerekirse sıcak savaşla yanıt vermek ve kaçınılmaz gördükleri büyük Çin çatışmasına hazırlık yapmak bakımından Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasında esasen belirgin bir farklılık da bulunmuyordu.

Ama şimdi hamleler daha pervasız bir biçimde götürülüyor ve işlerin çirkinleşmesi umursanmıyor. Masaya oturur oturmaz imzaladığı kararname bolluğu ve bunların içeriği de gösteriyor ki, dünya yeni bir tehdit altındadır. Amerikan halkının da bu tehditlerden nasibini alacağı açıktır ama şimdilik bunu her kesimin duyumsamasını beklemek zor.

ABD dış politikası bakımından iki mesele var.

Birincisi, bundan böyle ABD’nin uluslararası angajmanlarının (Dünya Sağlık Örgütü; Paris İklim Sözleşmesi…) ve müttefiklerle ilişkilerinin de hedefe konulması veya yeniden biçimlendirilmesi konusunda tek taraflı ve pervasız bir konum belirlenmesi. İkincisi ise, ABD’nin bu yeni “eşkıya devletine” karşı koyabilecek bir gücün, bir karşı ittifakın oluşamayacağına dair büyük bir özgüven beslenmesi. Burada Batı “ittifakı” içi bir karşı koyuş olasılığının pek olmadığından söz ediyoruz; yoksa ittifak dışındaki ilişkilerde sınırlar çok zorlanırsa her türlü olasılığa açık bir sürecin başlaması işten bile değildir.

ABD’nin yeni faşist-emperyalist yönetici kadroları, Batı kampında -kuşkusuz Pasifik müttefikleri de dahil olmak üzere- yükselebilecek itirazların kendi eylemlerini durdurabilecek güce ulaşamayacağını hesap ediyor olmalılar. Herhangi bir kural ve etik değerle sınırlandırılmadığında kendi güçlerinin “karşı konulamaz” olduğunun yeniden ve abartarak “bilincine varıyorlar”! Yoksa Grönland, Panama, Meksika hatta Kanada........

© soL


Get it on Google Play