menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kirlenmek güzel değildir

34 10
16.09.2025

Düzen siyasetinde ilkesizliğin, ahlaksızlığın ve zorbalığın iyice çivisinin çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Ana muhalefet partisinden belediye başkanı seçilen kimi zübükler sırıta sırıta iktidar partisine gidip rozet kuyruğuna giriyor; bu partinin eski İstanbul başkanlarından biri aynı makama kayyım atanıp polis zoruyla göreve başlıyor, eski genel başkanın ise yeni genel başkan yerine kayyım atanmasının mahkemesi görülüyor ve uzadıkça uzuyor.

Bunlar aslında yeni şeyler değil. “Eski Türkiye”de siyasetin ilkeli, ahlaklı ve nazik olduğu, bu özelliklerini AKP’yle beraber yitirdiği iddiası, çok tekrarlansa da büyük bir uydurma. Bu uydurma, AKP karşıtlığından ibaret “gitsin de nasıl giderse gitsin”ci muhalefetin gerçekleri çarpıtmada rakibine ne kadar benzediğini göstermekten başka bir işe yaramıyor.

Herhangi bir ülkede sermaye siyasetinin bu sıfatlara gerçekten sahip olmasını beklemek zaten mümkün değil. Türkiye’de ise sermaye düzeninin çelişkilerinin yoğunluğu nedeniyle bu maskeler en iyi günlerde dahi yağlı kâğıttan yapılmış gibi inceciktir, transparandır ve eğreti durur, en ufak sarsıntıda düşer. Biraz olsun ilkelilik ve tutarlılık istersiniz, Süleyman Demirel yüzündeki yarım ağız gülümsemeyi hiç bozmadan “dün dündür bugün bugündür” diye lafı ağzınıza tıkar. En azından ahlak ararsınız, Bülent Ecevit Güneş Motel’de gizli toplantılar yapar, 11 milletvekili transfer edip hükümet düşürür, sonra her birine bakanlık dağıtır, bazıları için yeni bakanlık kurar, onun yerine siz utanırsınız. “Yahu hiç olmazsa nazik olun!” diye feryat edersiniz, Turgut Özal “sen onu Küçük Turgut’a anlat” der.

Yani ortada varken kaybedilmiş bir ilkelilik, ahlak ya da nezaket yok. Mesele şuydu: Türkiye’de düzen siyaseti yalnızca meşruiyetini yitirmemek için bu sıfatlara sahipmiş gibi davranmak zorundaydı; zira 1923’te kurulan Cumhuriyet’in ilerici değerlerine siyasetçiler inanmasa da halk inanıyor ve onlardan bu cumhuriyete yakışacak biçimde davranmasını az çok bekliyor, davranmayana tepki gösteriyordu. Buna rağmen sık sık takke düşüyor, kel görünüyordu. AKP ise Cumhuriyet’i yıkacak karşı-devrimi gerçekleştirme görevi ile iktidara gelmişti ve bunu yapabilmek için Cumhuriyet’in dayandığı iyi, güzel, doğru tüm değerleri devlet katından kovmalıydı. Bu yüzden kendisinden önce istisna niteliğinde olan tüm rezillikler onun için kuraldı.
Böyle yirmi küsur yıl geçti ve artık yozlaşmanın, çürümenin kokusundan durulmuyor; çünkü AKP yol aldıkça tüm muhataplarını da kendisine benzetti. Zaten karşı-devrim bu yozlaşma olmaksızın gerçekleşemezdi.

***

Burada önemsiz olmayan bir parantez açmalıyım. Bundan on yıl önce, bu gidişatın ülkeyi lağımı patlayıp necaset basmış eve çevireceğini görmüş ve “

© soL