menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İşçiler, hizmetçiler ve askerler

13 23
13.11.2025

Gelin basit bir soruyla başlayalım: Üretimde işçi mi önemlidir, makine mi?

Buna çoğunluk tereddütsüz “makine” diye yanıt verecektir. Zaten aynı sebepten dolayı makineleşmenin “işçi sınıfını sonunda ortadan kaldıracağı” tartışılıp duruyor.

Konuya salt teknik bir yerden yaklaştığımızda bu gerçekten bir ölçüde mümkün de görünüyor. Ne var ki, içinde yaşadığımız toplumsal düzende sermaye (yani özel mülkiyet) tarafından yapılan üretim asla salt teknik bir mesele değil. Şöyle ki, üretimin somut amacı doğadan faydalı nesneler elde etmektir; ama kapitalist üretim maksimum toplumsal fayda değil, maksimum bireysel kâr elde etmek için yapılır ve bu ikisi aynı üretim düzeyinde gerçekleşmez. Üretim arttıkça ortaya çıkan fayda artmaya devam eder, ama piyasada dolaşıma çıkan ürün miktarı arttıkça fiyat düşeceği için kâr oranı düşmeye başlar.

Bu çok büyük bir çelişki ve başka bir sürü çelişki bundan türüyor. Ama bu yazıda konuyu dağıtmayacağız ve makineleşme meselesine odaklanacağız.

Bu konuda aklımızda tutmamız gereken ilk olgu, makinenin kendisinin de üretilen ve satılan bir meta olduğu. Bir işletme bir makine kullanacaksa, bunu kendisi tasarlayıp üretmiyor, başka bir işletmeden satın alıyor. Makineleşmenin amacı üretimi daha az işgücü maliyetiyle gerçekleştirmek olduğuna göre, makineyi satın alan, yani makineden faydalanacak olan tarafın amacı belli: Makineye harcayacağı para, makinenin ömrü boyunca onu en az aynı miktarda işgücü maliyetinden kurtarmalı. Makinenin satıcısının amacı ise bu satıştan olabildiğince yüksek kâr elde etmek, yani makineyi satabildiği kadar pahalıya satmak. Dolayısıyla kabaca şunu söyleyebiliriz: Geri kalan tüm değişkenler aynı kaldığı müddetçe, makinenin alıcısı ve satıcısı, makinenin yarattığı işgücü tasarrufundan kaynaklanan ekstra kârı, pazarlık güçleri oranında aralarında bölüşecektir.

Böylelikle birinci çelişkiye geliyoruz: Üretim makinelerinin üretildiği sektör, ihtiyaç duyulan teknik gelişkinlik, yüksek araştırma maliyetleri vb. sebeplerden dolayı üretilen makinenin kullanıldığı sektöre göre her zaman daha tekelleşmiştir. Dolayısıyla bu birincil sektörde faaliyet gösteren sermayedarlar, ürettikleri makineleri satın alıp kullanacak olan ikincil sektördeki sermayedarlara göre daha yüksek pazarlık gücüne sahiptir. Bunun sonucunda, üretimin teknik boyutu ilerledikçe, üretim makinelerini üreten tekellerin kârı, tüketim nesneleri üreten şirketlerin kârını baskılayacak biçimde artar. Yani makineleşme, esasen üretimini makineleştirenlere değil makine üretenlere yarar.

İkinci çelişki şu: Küçük işletmeler için makineleşmek ya yüksek yatırım maliyetinden dolayı imkânsız ya da düşük üretim düzeylerinde kardan çok zarara yol açacağı için irrasyoneldir. Dolayısıyla herhangi bir sektörde makineleşme, en büyük, en tekelleşmiş şirketlerden başlar ve bu şirketlerde birim maliyet düşüşü yaratır. Böylelikle büyük şirketler ek bir rekabet avantajı elde eder ve süreç, makineleşemeyecek küçük ölçekli işletmelerin ya iflasıyla ya da taşeronlaşmasıyla sürer. Yani makineleşme tekelleşmeyi artırır, sermaye hiyerarşisini sivriltir ve küçük işletmeleri büyüklere bağımlı hale getirir. Bağımlı hale gelenler, kârlarının bir kısmını bağımlı oldukları tekellere devretmek zorunda kalır ve bunun sonucunda bazı küçük işletmeler işçilerin sefalet koşullarında çalıştırıldığı, sahibinin geçimini ise ancak sağlayacak derecede daralabilir. Örneğin Türkiye’de tekstil sektöründe sadece büyük markalar için fason üretim yapan bu şekilde pek çok işletme vardır.

Üçüncü çelişki: Tekelleşme, tekellere, alıcılarına daha yüksek fiyat dayatma olanağı sağlar.

Bütün bunların üzerinde, bir de aslında en başta söylediğimiz çelişkiyi eklemeliyiz. Makineleşme, işgücünden tasarruf sağlar, yani üretim düzeyi aynı kaldığı müddetçe işsizliği artırır.

Dolayısıyla, kapitalist toplumda makineleşme, maliyetleri düşürse de kendiliğinden fiyatları düşürmeyen, ancak istihdamı düşüren bir süreçtir. Bu yüzden kapitalizmin tarihindeki büyük otomasyon atılımlarının ardından büyük aşırı üretim krizleri yaşanmıştır. Düşen maliyetler tekelleşme nedeniyle fiyatlara yansımamış ama düşen istihdam nedeniyle toplumun satın alma kapasitesi daralmış, bunun sonucunda teknik ilerlemeler sayesinde........

© soL