menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sokak deyip geçmemeli

29 0
22.08.2025

Bizim Mehmet Bozkurt, ölümünden bir yıl kadar önce, 10 Ekim 2021’de yazmıştı. “Tarihi cadde, bulvar ve sokak adlarından hareketle bir okuma denemesi” yaptığını ve bunu erken Cumhuriyet dönemiyle sınırlandırdığını belirtiyordu. Daha önce de Ankara’nın derelerini yazmıştı. Her ikisini de onun anısına derlediğimiz Tarih Sohbetleri kitabına almamışız. Aklıma düştüğünde bu yazıyı kitapta aradım, bulamadım. Neyse ki, bulmak oldukça kolay. Okumak isteyenler için adres yerine geçsin diye soL’da yayımlanma tarihini en başta vermiş oldum.

Benim niyetimse, yalnız kendim için değil hepsi de dostum, yoldaşım, arkadaşım olan çok sayıda insan için anlam taşıdığını düşündüğüm bir sokaktan, orada yaşadıklarımın pek küçük bir bölümü ile onların çağrıştırdıklarından söz etmek. O arkadaşlarımın adlarını ikisi dışında vermeyeceğim; aşırı ya da anlamsız bir duyarlılık mıdır bilmem, böyle bir yazıda izinlerini almadan adlarını anmanın doğru olmayacağı kanısında olduğum için. Bunu yapabilmemse, onların büyük bir bölümü söz konusu olduğunda, mümkün değil; çünkü artık sadece anılarımızda yaşıyorlar.

***

Ankara’yı bilenlere gereksiz görünecek ayrıntılara girerek anlatırsam, kentin her yerinden çeşitli yollarla Kızılay Meydanı’na ulaştığınızda Güven Park’tan çıkarak Cebeci yönünde yeraltından karşıya geçerseniz, Atatürk Bulvarı’na paralel uzanan ilk değil ikinci sokak Konur Sokak’tır. Hemen başındaki Mükiyeliler Birliği’nden Meşrutiyet Caddesini keserek devam eder ve kendinden sonrasına geçit vermeyen Akay Yokuşu’nda, deyiş uygunsa, zorunlu olarak sona erer. Böyle uzun uzun anlatmama bakılmasın, büyük bir sokak sayılmaz; bir kilometre yoktur uzunluğu, yedi yüz, bilemedin sekiz yüz metre…

Benim o sokakla yakınlığımın tarihi yarım yüzyıldan biraz daha eskiye gider. Sıkıyönetimiyle yargısıyla 12 Martçıların kapattığı birinci Türkiye İşçi Partisi ile ilgili yeniden kuruluş çalışmaları sonuna yaklaşırken yayımlanmaya başlayan haftalık Yürüyüş dergisinin ilk sayısı 15 Nisan 1975’te çıktığında ve daha sonraki yıllarda Konur Sokak başlangıcındaki bir binada hazırlanıyordu. Yürüyüş adının yanı başında “Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm için” sözleri yer alırdı. Ülkemizde ve dünyanın birçok bölgesinde, özellikle “demokrasi”yi kendi başına bir mücadele hedefi ve biçimi olarak görerek sosyalizm mücadelesini erteleyici etkilerde bulunan, böylece devrimcileri önemli yanlışlara yönelten sapma eğilimlerine karşı Behice Boran’ın bulduğu bir formülasyondu bu.

Çıkışından sonra kısa sürede derginin adı konulmamış bir tür genişletilmiş yazı kurulu toplantılarının pazartesi günleri öğle saatlerinde yapılması git gide bir alışkanlığa dönüştü. Adı konmamış kurulun yine adı konmamış başkanı Yalçın Küçük hocamız o toplantıların ilk gündem maddesi olan bayilere verilmiş sayının değerlendirilmesi sırasında esip savurur, herhangi bir fotoğraf altı yazısından tutun yazı içeriklerindeki hatalara kadar eleştirdiği hemen hemen her konuda elini masaya vura vura bağırır çağırırdı. Hani bir yabancı izliyor olsa, “Tamam, bunlar artık asla bir arada olamazlar!” diyecek. Ama........

© soL