menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir kez daha 400 vekil arayışı

67 22
23.07.2025

Kürt siyasi hareketi her sene 19 Temmuz 2012’de gerçekleşen “Rojava devrimi”yle ilgili kutlama mesajları yayınlar. Bu mesajlarda ise hem IŞİD’le mücadele hem de bu mücadelede kadınların oynadığı rol özellikle ve doğal olarak vurgulanır. Bu sene de geleneksel bir şekilde hareketin legal kanadı olarak DEM Parti konuya dair bir kutlama mesajı yayınladı; ancak bu seferki açıklama geçmiştekilerinden büyük ölçüde farklıydı. Bu seneki açıklamaya göre Rojava devrimi “Esad diktatörlüğüne karşı Kobane’de başlamış ve ardından da tüm Kuzey ve Doğu Suriye’ye” yayılmıştı. Ayrıca açıklamada IŞİD’e ve diğer cihatçı çetelere karşı verilen mücadeleden bahsedilmiyor, bunların destekçilerinin kim olduğuna dair de tek kelime edilmiyordu.

Tepkiler nedeniyle ertesi gün silinen bu açıklamanın anlamı üzerinde duracağız ama öncelikle on üç yıl öncesine gidip “Rojava devrimi”nin sahiden de “Esad diktatörlüğü”ne karşı başlayıp başlamadığı sorusunu yanıtlamamız gerekiyor. Çünkü o soruya vereceğimiz yanıt bugün yaşadıklarımızı anlamamızı kolaylaştıracak, oradan çıkıp bugünlere gelebileceğiz.

Emperyalist müdahalenin ve cihatçı terörün başlamasının üzerinden yaklaşık on beş ay geçmişken, yani 2012 Temmuz’unda, askeri açıdan son derece sıkışmış bulunan Suriye devleti, bu sıkışıklığı aşabilmek adına ülkenin kuzeyinden askeri güçlerini çekmiş ve bu güçleri kritik şehirlere konuşlandırmıştı, öncelik bu şehirlerin korunmasıydı. Dahası, boşaltılan yerleri Suriye’deki Kürt güçlerinin dolduracağı bilindiği için, müdahalenin en aktif unsurlarından Türkiye’nin kucağına sınırın diğer tarafında da bir Kürt sorunu bombası bırakılmış olacaktı bu sayede.

Dolayısıyla “Rojava devrimi” Şam yönetimine karşı başlamadı, Suriye Kürtlerinin Esad’a karşı ayaklanması gibi bir durum söz konusu değildi, Suriye devleti ile YPG arasındaki çatışmalar süreci belirlemedi. Esas mesele Suriye ordusunun ülkenin bütününde varlık gösterecek bir gücünün olmaması ve bu nedenle stratejik kentlere doğru çekilmesi, ortaya çıkan boşluğu da PYD’nin doldurmasıydı.

PYD-YPG’nin Suriye’nin kuzeyindeki hâkimiyeti Türkiye’nin içerisinde yeni bir çözüm sürecinin tetikleyicisi oldu. Suriye’de rejimi değiştirmek isteyen iktidar, sadece cihatçılarla değil YPG ile birlikte de Şam’a yürüme planları yapıyordu. Yılın sonlarına doğru iktidar cenahından sürece dair sinyaller gelmeye başladı ve 2013’ün ilk günlerinde, 3 Ocak’ta, Ahmet Türk ve Ayla Akat’ın Öcalan’ı ziyaretine izin verildi. Sadece altı gün sonra ise Sakine Cansız ve iki PKK’lı kadın daha Paris’te öldürülecek, yeni açılıma direnenlerin başına neler geleceğine dair mesaj bu operasyon aracılığıyla verilecekti.

Şubat ayında Hakan Fidan’ın Öcalan’la görüştüğü açıklanırken, yine aynı ay içerisinde Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Altan Tan’dan oluşan yeni bir heyetin İmralı’ya gitmesine izin verildi. 28 Şubat günü ise “görüşme tutanakları” Milliyet gazetesinde yayınlandı. Sürecin hızlanmasıyla birlikte Öcalan’ın silahların susması doğrultusundaki çağrısı Newroz’da, yani 21 Mart günü Diyarbakır’da okundu, iki gün sonra da PKK ateşkes ilan ettiğini açıkladı.

Nisan ayının başlarında iktidar 62 kişiden oluşan bir “Akil İnsanlar Heyeti” kurulduğu açıklandı. Aynı günlerde Öcalan PKK militanlarına sınır dışına çıkma talimatını verdi ve örgüt Mayıs ayı başından itibaren........

© soL