menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tekinsiz Türkiye

23 15
14.07.2025

Siyasal ve toplumsal olaylarda kesin bir başlangıç tarihi belirlemek hiç kolay değildir. Akepe-Mehape rejiminin bu hafta yeni bir evreye girdiği ilan edilen “süreç”i de bu duruma istisna teşkil etmiyor.

Filistin’de yürütülen soykırımdan söz ederken 7 Ekim 2023’ü bir milatmış gibi telaffuz etme ezberi benzeri bir yaklaşım burada da kendini gösteriyor ve “süreç”in başlaması Mehape genel başkanının Ekim ayındaki konuşmasına sabitleniyor. Bu bakışın temel yanlışı meselenin Ankara’da pişirildiğini varsayması. Türkiye bir kavanozda yaşamıyor. Özellikle de bulunduğumuz bölgedeki hiçbir gelişme salt “yerli” dinamiklerden kaynaklanmıyor.

İşçisizleştirilmiş İşçi Partisi deyince insanın aklına ilk İngiltere geliyor haklı olarak. Bütün reformist partiler gibi on yıllardır sınıfına ihaneti görev bilen ancak Tony Blair’le birlikte koşar adım sağa yürüyen İşçi Partisi Starmer döneminde dönüşümünü tamamladı malum. Ortada Avrupalı sosyalistlerin bile midesinin kaldırmadığı Siyonist bir sermaye partisi var. Tırtıl pupaya girer, krizalite dönüşür, pupadan kelebek çıkar. Buradan çıkan bildiğiniz akrep.

Yani işçisizleştirilmiş işçi partisi olgusu dahi yeterince “yerli” ve özgün değil. Öncülü, öncülleri var. Siyasetin cilvesi, ortam, konjonktür hatta kısmet deyip geçebiliriz. Kürdistan İşçi Partisi de dönüşümünü “başarıyla” tamamlamış görünüyor.

Emperyalist düzeninin kudurması ile Türkiye’de yaşananlar arasında net bir ilinti mevcut. “Suriye neden düştü?”, “İsrail nerede duracak?”, “Filistin halkının hâlâ bir geleceği var mı?”, “İran ayakta kalır mı?” gibi bir demet soruya eklendi “Türkiye’de ne oluyor?” sorusu.

Yeni bölge tasarımında Türkiye sermaye sınıfına biçilen rolün hakkıyla icra edilebilmesi için ihtiyaç duyulan bir dönüşümün arifesindeyiz. Daha iyi anlamak için biraz yakın tarih anımsatmakta yarar var.

Birinci Dünya Savaşı bittiğinde galipler mağluplara bir dizi anlaşma dayattılar. Avusturya’ya St. Germain en Laye, Macaristan’a Trianon, Almanya’yla Versailles, Osmanlı Devleti’ne Sèvres.

Bu anlaşmaların hiçbiri kalıcı olmadığı gibi, tarihçilerin çoğu yeni savaşlara da zemin hazırladıkları konusunda hemfikir. Yine de bunların arasındaki en kısa ömürlüsünün Sèvres olduğunu biliyoruz. Sèvres’in dertop edilip tarihin çöplüğüne gönderilmesi o günün dünyasına hükmeden B. Britanya ve Fransa bakımından hem sürpriz olmuş hem de ağır bir darbe teşkil etmişti. Çok yakında 102. yılını kutlayacağımız Lozan........

© soL