Tango ve halay
Biz kısaltmasıyla kullanmaya alıştık 40 yılı aşkın bir süredir ama bir açılımı ve Türkçe karşılığı var gündemdeki örgütün isminin: Kürdistan İşçi Partisi.
Marx’ın Manifestosu’nu izleyen süreçte dünyanın her yerinde kurulan işçi partilerinin bir özelliği var. En azından ilk dönemlerde tamamı işçi sınıfının iktidarını savunuyorlar. Zaman içinde bir bölümü devrimden ve sosyalizmden vazgeçip piyasaya uyum sağlıyorlar. Yine de hem işçi partisi sıfatını hem de proletarya devrimi iddiasını koruyan partiler mevcut. Her koşulda nadir istisnalar dışında işçi partileri genellikle merkezin solunda varsayılıyor ve milliyetçi ve dinci bir gündemle hareket etmiyorlar.
PKK’nın kendini “fesih” açıklamasına bu açıdan bakarsak partinin veya örgütün alışılmış ölçütleri zorlayan bir dönüşümün peşinde olduğu sonucunu çıkartabiliriz. Öcalan’ın ilk mektubunda ifadesini bulan “reel sosyalizm” reddiyesi, açıklamada başka bir boyut kazanıyor. O boyut ilk bakışta Marksist literatüre özgün bir katkı olarak da değerlendirilebilirse de, Marx’ın felsefesine az buçuk hâkim olan herkes için alabildiğine zorlama bir uydurmadan ibaret. Fransızlar uydurulmuş yeni sözcükler için pek de övgü içermeyen bir ifadeyle “neologisme” terimini kullanırlar. “Demokratik Toplum Sosyalizmi” de tam bir “neologisme”dir ve ne teoride ne hayatta bir karşılığı vardır. Pratik gerekçelerle uydurulduğu açıktır. O pratik gerekçe, PKK güdümündeki Kürt siyasi hareketinde kuruluştan itibaren görev üstlenen veya hareketi sosyalist yönelimi sebebiyle destekleyen Kürt ve Türk sosyalistlerin ağzına bir parmak bal çalmak olabilir. Oradaki sorun şuradadır. Kendisini sosyalist olarak tanımlayan hiç kimse buna ikna olamaz. Oluyorsa zaten sosyalizm iddiasından vazgeçmiş demektir. Bu da anlaşılabilir. Dünyada ilk kez olmuyor. Trafiğin soldan aktığı ülkeler dışında gezegenin birçok yerinde “sağa dönüş” kolay, “sola dönüş” zahmetlidir. Yorulan aracını “sağa çeker” veya “ağır ağır sağdan devam eder”. Anlaşılamayacak kısım ise, böyle bir “dönüşüm”ün ardından sosyalistlere, komünistlere sol adına akıl öğretmeye kalkışmaktır. Milliyetçilik, sağcılık kulvarını seçen orada yüzebilir veya çırpınabilir ancak sömürünün ortadan kaldırıldığı bir dünya hedefleyenlere sosyalizm adına diklenemez. Diklense de, ciddiye alınamaz.
Bunu burada bırakalım. Tartışmayı Lozan üzerinden açmanın gerekçelerini ve sakıncalarını Fatih Yaşlı son derece açık bir şekilde yazmıştı. O yüzden çok ayrıntıya girmeyeceğim ama Lozan’dan ve 1921 Anayasasına övgü, 1924’e sövgü söyleminden hareketle birkaç hususa işaret etmekte yarar var.
Birincisi bu konuda gösterilen tepkileri histeri olarak nitelemek bizim geçtiğimiz yıllarda Akepe ve Fethullah destekçiliği de yapan yılışık liberallerden alışık olduğumuz bir davranışı anımsatmaktadır. Onlar da buna “Sevr sendromu” veya “paranoyası” diyerek bir tür hastalığa işaret ediyorlardı. Oysa Sevr dünyada o dönemin en güçlü devletlerinin çöken Osmanlı’ya imzalattıkları somut bir belgedir. İçeriği, haritası bellidir. Gerçekten yaşanmış bir şeyin paranoyası, sendromu olmaz. Bunu söyleyenlerin alçaklıklarıyla ilgili bir konudur. Şimdi de Lozan’a saldırılması, Cumhuriyet’in temellerinin hedef........
© soL
