menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Son 45 güne dair düşünceler (I)

25 25
05.05.2025

Akepe iktidarının İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Belediye’nin neredeyse tüm idari kadrosuna yönelik siyasi operasyonunun üzerinde 45 gün geçti. Kuşkusuz kapsamlı bir çözümleme için kısa bir süre. Bununla birlikte tek tek olgulardan, gelişmelerden uzaklaşıp biraz daha yukarıdan bakmayı denemek için yeterli.

Toplumbilimleri perspektifinden dünyayı izlemeye ve yorumlamaya çalışan kişilerin büyük çoğunluğu aşağı yukarı aynı gözlemde birleşiyorlar: Dünya iyi bir yere gitmiyor.

Oysa kimi ekonomistlere, finans uzmanlarına, ticaretle ilgilenenlere sorarsanız bütün göstergeler yukarıyı işaret ediyor. Bu çevreler, verilerle, istatistiklerle destekleyerek, insanların genel ortalama olarak 50 yıl öncesinden daha iyi, daha uzun yaşadıklarını, teknolojiye, gıdaya, sağlık hizmetlerin erişimlerinin arttığını söyleyebiliyorlar.

İstatistik, yalanın en bilimsel görünümlü versiyonudur. Yine de verilerin söylediklerinde bir gerçeklik payı bulmak mümkün. O halde toplumların büyük çoğunluğu neden dünyanın, kendi hayatlarının daha kötü bir noktaya doğru gittiğini düşünüyorlar? Neden özellikle gençler kendi gelecekleri hakkında kötümser görüşlere sahipler?

Dünya binlerce farklı halkın yaşadığı kalabalık bir gezegen. Dolayısıyla her toplum için aynı şeyleri söylemek, aynı tanıları koymak ve aynı çözümleri önermek gerçekçi değil. Yine de benzer eğilim ve isyanlara neredeyse dünyanın her yerinde tanık oluyoruz.

Kimi zaman gerekçe iktidarın bir icraatı olurken, kimi zaman da yangın veya sel baskını gibi bir afet, o afete dair alınan veya alınmayan önlemler toplumsal öfkeyi ve isyanı ateşleyici rol oynayabiliyor.

Küreselden yerele doğru yaklaştığımızda nasıl bir manzara görüyoruz?

19 Mart gününden itibaren sokağa dökülen, kendilerince alışveriş boykotları örgütleyen, evde her akşam belirli bir saatte tencere tava çalan ve bu yüzden iktidardaki dar bir zümrenin silahına dönüşmüş adliye ve kolluk mekanizmasının keyfi ve ölçüsüz şiddetine maruz kalan kitlelerin mobilizasyon sebebi bir kişinin veya yakınındaki Belediye bürokratlarının özgürlüğüne bağlanamaz.

Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında. Türkiye toplumunun seçim kavramıyla tanışması ise daha eski. Seçim kavramı, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinden itibaren eksikli ve bugünkü anlamından uzak da olsa toplumun sözlüğünde yer almaya başladı. Şimdi bakmayın siz Türkiye’yi salt bir Ortadoğu ülkesi gibi tanımlamaya, Suriye, Irak veya İran’la karşılaştırarak yorumlamaya çalışan yerli ve yabancı oryantalistlere, ülkenin siyasi kültürünün oluştuğu yer Doğu Avrupa, daha da net söylemek gerekirse Balkanlardır. Osmanlı’dan kopan Balkan devletlerindeki siyasal ve toplumsal gelişmeler, siyaset yapma biçimi kısa sürede Türkiye’deki siyasal kültürü de şekillendirmiştir. Bunu anlamak için Osmanlının son dönemini ele alan birkaç kitap okumuş olmak yeterlidir.

Bu siyasal kültürün özellikleri ve özgünlükleri var. Demokratik haklar, özgürlük, eşitlik hatta insan hakları gibi kavramlar konusunda kolaylıkla esneyebilen Türkiye toplumu iş genel oy hakkına ve seçimlere gelince farklı bir yaklaşım sergilemektedir. Cumhuriyet tarihinde yaşanan askeri darbelerin ardından halka ilk verilen sözün........

© soL