menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

'Ergenlik'in tetikledikleri

31 9
31.03.2025

Cumhuriyet tarihinin en önemli toplumsal hareketlerinde birine tanık olduk son 12 gün içinde. Saraçhane’ye gittim. Salt meydanda değil, yolda, farklı semtlerde konuşulanları dinledim. Sokakta olmadığım zamanlarda ise gösterileri TV kanallarından değil eşimin keşfettiği başka bir mecradan izledim. ANKA ajansı belli başlı eylemleri yorumsuz ve canlı yayınladı You Tube üzerinden. Onlara bakarken görüntü veren başka hesaplara da denk geldim. Oralarda başka bir hikaye vardı.

Örneğin, Galata Köprüsü’ndeki öğrenci eylemini bu şekilde izledim. Gençlerin düzenin kolluğuyla pazarlık etme şekilleri, kararlılıkları çarpıcıydı. Öfkeleri, talepleri netti. Geleceğe dair umut besleyebilme haklarını savunuyorlardı. Türkiye’nin “ha” deyince girilemeyen, yoğun emek sarf edilerek ulaşılabilen devlet üniversitelerinin öğrencilerinin salt kameraya değil birbirlerine söylediklerini de dinleyebildim.

İzlediğim bir başka görüntü, Saraçhane’de gecenin bir yarısı dağılmak istemeyen gençler ile CHP’li bir milletvekili ve yöneticilerin tartışmalarına dairdi. TV kanallarında verilmek istenen izlenimin aksine ortada çok net bir gerginlik vardı. Gençler arasında çok popüler olduğu mitosu yayılan o milletvekilinin “saat gecenin biri oldu, gidin yatın sıcak yataklarınızda” çıkışına bir genç şu yanıtı verdi: “Yata yata bu hale geldik!”. Evet bir çocuk o milletvekilinin elini öptü. Biz haber bültenlerinde sadece o görüntüyü izledik. Onlarcasının protestolarını, “sen git yat, biz buradayız” diye haykırışlarını ve “fenomen” milletvekilinin o noktadan kaçmak zorunda bırakmasını ise çok az kişi gördü. Gençlerin istediği, 9-17 mesaisi yapar gibi belirli bir yerde miting yaparak şu veya bu kişiyi kurtarmak, ya da hangi koşullarda gerçekleşeceği belli olmayan bir seçimin erken yapılmasını sağlamak değil insan gibi yaşama hakkını ve umudunu kurtarmaktı.

Bir başka örnek. Mecidiyeköy’de Belediye’ye ait bir mekânda kahve içiyordum. Yanımda 40 yaş civarında ücretli çalışan oldukları izlenimi aldığım iki kişi sohbet ediyordu. Her ikisi de özetle “siyasetçilerin halkı değil, kendi ceplerini düşündüklerini” farklı cümlelerle tekrarladılar. Sonra bir tanesi aynen şunu söyledi: “Sen ne biçim devletsin kardeşim? Hayat pahalılığıyla mücadele edeceğim diyorsun. Hiçbir şey yapmıyorsun. Devlet dediğin indirir yumruğunu masaya ve şu ürünün fiyatı şu kadarı geçemez, kiralar şunun üstüne çıkamaz der. Mesele hallolur.”

Olaylar başladığında, “makul”ün sesi olma iddiasını taşıyanlar “insanlar her gece gösteri yapamazlar, işleri güçleri var” diyorlardı. Oysa TÜİK’in makyajlı verilerine göre bile Türkiye”de geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 28’i geçmişti. Bu oranın gençlere arasında yüzde 40’ı geçtiği de biliniyordu. Bunun anlamı, o toplama şimdilik dahil görünmeyen lise ve üniversite öğrencileriyle birlikte, bu ülkede kapitalist........

© soL