menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Avustralya Parlamentosu’nda burka krizi: Müslümanların hakkını Çin asıllı Dışişleri Bakanı savundu

13 6
01.12.2025

Avustralya Parlamentosu yıllar boyunca sert tartışmalara, krizlere ve ideolojik çarpışmalara sahne oldu, fakat Pauline Hanson’ın bu dönem başlattığı burka provokasyonu ülke siyasetinin en kırılgan noktalarına dokunarak çok daha derin bir çatlak yarattı. Bir sabah Senato salonuna baştan aşağı burka giyerek girmesi, yalnızca kişisel bir protesto ya da sembolik bir çıkış değildi; çokkültürlü bir toplumun psikolojik sınırlarının test edildiği, dini bir sembolün aşağılayıcı bir jest malzemesine dönüştürüldüğü anlardan biriydi. O kumaş, üzerine yüklenen bütün tartışmalarla birlikte bir anda Avustralya’nın kimlik labirentinin tam ortasında durdu.

Hanson’ın yıllardır sürdürdüğü burka yasağı talebinin bu defa teatral bir gösteriye dönüşmesi, parlamentonun işleyişini altüst eden bir performanstı. O salona girdiği anda tepki zinciri başladı; şaşkınlık yerini hızla öfkeye, öfke yerini kurumsal bir utanca bıraktı. Bu yalnızca siyasi bir kışkırtma değildi; bir topluluğun dini sembolünün dekor olarak kullanılması, özellikle Müslüman kadınlar açısından ağır bir aşağılamaydı. Oturum askıya alındı, çünkü parlamentonun en temel normu olan saygı bozulmuştu.

Ertesi gün alınan uzaklaştırma kararı da bu nedenle şaşırtıcı değildi; kurum kendini korumuş, ama asıl tartışma zaten bir gün önce, ülkenin Dışişleri Bakanı ve Senato’daki hükümet lideri olan Penny Wong kürsüye çıktığında başlayıp bambaşka bir boyuta taşınmıştı.

Wong’un Aile Hikâyesi ve Aidiyetin Savunusu

Wong’un konuşması yalnızca siyasi bir söz değil, Avustralya’nın çokkültürlü hikâyesinin bir savunmasıydı. Hanson’ın eylemini “saygısızlık” olarak tanımlasa da asıl kırılma, konuşmasının ortasında kendi ailesinden söz ettiği anda yaşandı.

Malezya kökenli bir babanın, Güney Avustralyalı bir annenin çocuğu olarak Avustralya’da büyümüş birinin, dini bir sembolün alay konusu edilmesini izlerken ne hissettiğini anlattı. Bunu bir yasa tartışması olarak değil, bir insanlık meselesi olarak çerçeveledi. “Bu yalnızca bir protesto değil; bu, benim aileme hakarettir” derken kastettiği tam olarak şuydu: Avustralya’nın çokkültürlü dokusu, parlamentoda bir kostüm haline getirilemeyecek kadar gerçek, kırılgan ve yaşamsal bir olgudur.

Siyaset psikolojisinin diliyle söylemek gerekirse, Wong’un tepkisi yasayla ilgili değil; aidiyetle ilgiliydi. Göçmen kökenli ailelerde, özellikle dini kimliği toplumda sık sık hedef haline getirilen topluluklarda, böyle bir performans derin bir “kolektif tehdit” hissi yaratır. Bir çocuğun televizyon karşısında parlamentoyu izlerken kendi kültürel sembolünün bir şova dönüştürülmesini görmesi yalnızca incitici değil; toplumdaki yerini sorgulatan bir deneyimdir. Wong’un sesi bu nedenle sakin ama........

© Serbestiyet