Tersine laiklik!
Söze bir itirafla başlamış olayım. İlk gençlik yıllarından başlayarak namazı ikame eden bir insan olarak yaşama çabama karşılık, uzunca bir süreden beri kendimi ‘merkezden’ bütün camilere gönderilen hutbelerden, keza vaazlardan uzak tutmaya çalışıyorum Sebebi sorulsa, kısaca ‘sinir sistemimin sağlıklı işleyişini korumak için’ diyebilirim. Ancak son bayram namazında camiye gidiş vaktimi yanlış ayarlamış olmalıyım ki, bulunduğum şehirde merkeze bağlı bir hoparlör ağı üzerinden bütün camilerde aynı anda işitilen bir vaazı dinleme durumunda kaldım. Epey zaman sonra dinlediğim ilk vaazdı ve dile getirdiğim gerekçemin isabetini teyid ettiği gibi, dinin ‘devlet memurları eliyle’ temsili ve tebliği noktasındaki endişelerimi depreştirdi.
‘Düşünen bir topluluk için’ (Nahl, 16:13) inen bir Kitâb ve ‘akletmez misiniz?’ (Bakara, 2:44) diye uyaran bir din adına verilen bir vaazın avâmlığın bütün sınırlarını aşması başlıbaşına bir dert sebebi oldu benim için. Yanısıra, vaazın toplamına sirayet eden, dini ‘yönetenlere’ hiçbir şey söylemeden sadece ‘yönetilenlere’ konuşuyormuş gibi sunan yaklaşımdan da incindim.
Bayram sabahının ilk saati içinde namazın vaktini beklediğim dakikalarda dinleme durumunda kaldığım bu vaaz, beni çocukluk günlerime kadar götürdü. İlkokul sıralarında ilk kez hayat bilgisi kitabında mı, sosyal bilgiler kitabında mı okuduğumuzu hatırlayamadığım ‘laiklik’ tanımını anımsadım. Laiklik, ‘dinin devlet işlerine, devletin de din işlerine karışmaması’ diye anlatılıyordu bu kitaplarda. Bu ne kadar doğru bir tarif, bunun tartışmasına girme niyetinde değilim. Ama ‘çocuğa anlatır gibi’ yazılan bu tarif üzerinden ilerleyecek olursak, laikliğin en azından yarı kısmının bizzat ‘din görevlileri’nce uygulandığı aşikârdı. Sadece yönetenlere konuşan, yönetilenlere tek söz etmeyen, ‘devlet işlerine hiç karışmayan’ bir dindi genel olarak vaizlerin, imam-hatiplerin anlattığı… ‘Devletin din işlerine karışmaması’ kısmına ne derece itibar edildiği ise, hutbelerin bile devlet eliyle yazılıp sunulmasından belliydi.
Dinlediğim vaazda, ister istemez dinleme durumunda kaldığım başka binlerce hutbe ve vaazda da olduğu üzere, din sadece sıradan kişiler olarak bize birşeyler buyuruyor gibiydi. Gündelik hayatın içindeki ‘ayrıntı’ gibi görülebilecek söz ve fiillerimiz hakkında dahi ilkeler getirip emirler ve uyarılarda bulunuyordu bu din. Ama kararları herkesi etkileyen yöneticiler için tek bir söz söylemiyor, tek bir emir vermiyor ve tek bir uyarıda bulunmuyor olsa gerek ki, vaizlerimiz böyle birşeyden söz etmiyordu… Onlar onca senedir sabah akşam bize........
© Serbestiyet
