Ülkesinde kimseye zulmedilmeyen lider: Necaşi Ashame
Tarih 615 yılı, Mekke. Müşriklerin baskısı dayanılmaz hale gelince, Hazreti Muhammed sıkıntıya düşen ilk Müslümanlara Habeşistan’a hicret etmelerini tavsiye etti. Gerekçesi son derece manidardı: “Orada, ülkesinde hiç kimseye zulmedilmeyen bir hükümdar iş başındadır; gidin ve Allah bir çıkış yolu gösterene kadar o doğruluk ülkesinde kalın.” Peygamberimizin övdüğü bu “adil hükümdar” Habeş diyarının hükümdarı Necaşi Ashame idi.
İslam tarihinde ilk hicret, İslam yurduna değil, adaletin hüküm sürdüğü bir yabancı ülkeye, Ashame’nin yönetimindeki Habeşistan’a gerçekleşti. Bu ilk kafile 15 kişiden oluşuyordu; aralarında Hazreti Osman ve eşi Rukiyye gibi isimler vardı. Habeşistan’a ulaşan muhacirler Ashame tarafından büyük bir misafirperverlikle karşılandılar. Onların güvenle barındığını duyan Mekke’deki diğer Müslümanlar da cesaret buldu. Bir yıl sonra, Cafer b. Ebi Talib’in önderliğinde yaklaşık 100 kişilik ikinci bir grup daha Habeşistan’a sığındı. Peygamberin “doğruluk ülkesi” dediği bu yabancı diyar, mazlumlar için bir nefes olmuştu.
Müşrik Diplomasi: Rüşvet, Karalama ve Kışkırtma
Mekkeli müşrikler ise bu durumu hazmedemediler. Sayıları giderek artan Müslüman muhacirlerin Habeşistan’da emin bir sığınak bulması Kureyş’i endişelendirdi. Kureyş liderleri Abdullah bin Ebi Rebiâ ve Amr bin As başkanlığında bir heyeti, değerli hediyelerle birlikte Ashame’ye gönderdiler. Amaçları, Ashame’yi “diplomatik” yolla ikna ederek sığınmacı Müslümanları iade almaktı. Kureyş elçileri önce Habeşistan ileri gelen papaz ve devlet adamlarını hediyelerle kazanıp Müslümanlar aleyhine destek topladılar. Ardından Ashame’nin huzuruna çıkıp şu ithamda bulundular: “Ey hükümdar, bunlar kendi kavminin dinini terk ettiler, sizin dininize de girmiş değiller. Sizin ülkenize gelip bilmediğimiz yeni bir din yaymaya çalışıyorlar. Onları bize geri verin ki fitne çıkmasın.”
Bu sırada Kureyş temsilcileri, asıl hedefleri gereği, Müslümanların konuşmasına fırsat vermeden karar aldırmak istiyordu. Zira biliyorlardı ki eğer muhacirler kendilerini savunursa Ashame adalet gereği onların lehine hükmedebilirdi. Ashame, Kureyşlilerin tek taraflı anlatımıyla yetinmedi. Tam tersine, adil bir hükümdar olarak iki tarafı da dinlemeden hüküm vermeyi reddetti. “Mademki ülkemde sığınıyorlar, söz hakkı onlara da düşer” diyerek hem elçileri hem de Müslüman temsilcileri huzurunda görmek istedi. Bu karar, Kureyş’in planını altüst etti.
Kureyş elçileri istemese de Müslüman muhacirlerin sözcüsü olarak Hazreti Peygamber’in amcaoğlu Cafer bin Ebi Talib söz aldı. Cafer, Ashame’nin meclisinde etkileyici bir konuşma yaptı; cahiliye Arap toplumundaki zulüm ve ahlaki çöküntüyü anlattı, İslam’ın getirdiği tevhit, adalet ve fazilet ilkelerini açıkça dile getirdi. Sonra da Hazreti Meryem ve Hazreti İsa hakkında Kur’an’ın öğrettiği gerçekleri anlatmak üzere Meryem Suresi’nden ayetler okumaya başladı.
Kur’an tilaveti mecliste derin bir tesir bıraktı. Rivayete göre Ashame ve beraberindeki papazlar gözyaşlarına hâkim olamadılar, okunan ayetler kalplerine dokundu. Ashame, Cafer’in okuduğu ayetlerdeki hakikati takdir etti ve heyecanla şu sözleri dile getirdi: “İşittiğin bu sözler ile İsa’nın getirdikleri, aynı kandilin ışığıdır.” Bu sözler oradaki Hristiyan din adamlarının bazılarını rahatsız etti; fısıldaşarak homurdanmaya başladılar. Onların itirazına karşı Ashame kararlılıkla, “İster homurdanın ister susun, gerçek değişmez!” diyerek adaletten sapmayacağını ifade etti. Bugün dahi yargı süreçlerinde aranan tarafsızlık ve savunma........
© Serbestiyet
