Bu Seçmen iradesine bir darbedir!
Güncel bir olay önlerine geldiğinde insanların çoğun önceden belli olan siyasi pozisyonlarına göre tutum alır, normal koşullarda yeni bir muhakeme ve değerlendirme yapmazlar. Mevcut pozisyonlarına uygun, onu destekleyen argümanları arar, seçer ve benimserler. Kendi pozisyonlarının haklılığını, duruşlarının ahlakiliğini, tercihlerinin doğruluğunu hem kendilerine hem çevrelerine göstermek için güncel olayı vesile olarak kullanırlar. Keskin siyasi kutuplaşma ikliminde ise bu eğilim çok daha şiddetlidir.
Türkiye’de İmamoğlu meselesi ile yaşadığımız güncel olayda bunu tekrardan tecrübe ediyoruz. İktidar partizanlığı ile siyasi kimliklerini şekillendirmiş olanlar, bizlere “hukuk ve yargı sürecine saygı” duyulmasını, “yolsuzluğun ve teröre desteğin” karşısında durmak gerektiğini, “devlete” güvenmeyi telkin ediyorlar ve bunlarla ikna olmazsak “direnç göstermenin” bedellerini hatırlatıyorlar. Önümüze taraftarlıklarını haklı gösterecek malzemeler yığıyorlar. Lakin bu sefer alıştıkları ve umdukları ölçüde kamusal destek göremediler. Süreç öylesine kör göze parmak, o kadar fütursuz, o denli ölçüsüz ki gayri siyasiliğin ve gayri ahlakiliğin üstü perdelenemedi. Çünkü, baskı ve hegemonya araçlarıyla algı oluşturma ve kanaat şekillendirmenin sınırı çoktan aşıldı, artık taşıyor.
İnsanların üzerlerine boca edilen, havalara savrulan, dört biryandan kulaklarına ve gözlerine akıtılan argüman kılığını sokulmuş malzemeler yeterli etkiyi uyandıramıyor. Bu davaların gayesinin en güçlü cumhurbaşkanı adayını diskalifiye etmek, seçmen iradesini hiçe saymak, ana muhalefet partisini “uygun şekilde” dizayn etmek olmadığına pek kimseyi inandıramıyorlar.
Yargı eliyle........
© Serbestiyet
