Lozan hem Türk egemenliğini sınırladı hem Kürtleri Türklere zimmetledi, şimdi egemenliğin genişletilmesi isteniyor ve bu da Kürtler olmadan olmuyor
Kronolojik gideceksek Lozan eleştirisinin güncelleştirilmesinin, PKK’nın fesih bildirgesinden yıllar önce başlamak üzere -Misak-ı Millî söylemiyle- Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapıldığını hatırlamak gerekir.
Erdoğan’ın “yerli ve millî”yi ilk kez telaffuz ettiği Eylül 2015’ten sonra başlayan İslamcılıktan ‘millîlik’e geçiş süreciyle start aldı bu telaffuz ve bugüne kadar geldi. (Bugün artık elle tutulur hale gelen bu süreci, daha başlangıcında, 2016’nın Ocak ayında kaleme aldığım Temel saflaşmanın ekseni değişiyor: Laiklik yerine ‘millî’lik başlıklı üç bölümlü dizi yazıda tespit etmiştim. Dileyen okurlar dönüp bu yazılarıma bakabilir.)
Yazılarımı düzenli olarak okuyan okurlar, Erdoğan’ın Misâk-ı Millî telaffuzlarını ve Lozan eleştirilerini hiç sektirmeden takip edip aktardığımı ve bunlar üzerinden bazı analizler yaptığımı bilecektir. Onlar için tekrar olma pahasına bunları eski yazılarımdan yararlanarak bir daha özetleyeceğim.
“Kapanmayan parantezin kilidi: Misâk-ı Millî”
Kurtuluş Savaşı’nı yürüten kadronun savaştan önce belirlediği ve daha da gerisine çekilmenin kesinlikle kabul edilmeyeceğini ilan ettiği (fakat Lozan’da ısrar etmediği) sınır olan Misâk-ı Millî, Türkiye’nin güney sınırları bakımından kabaca Suriye’nin kuzeyiyle Musul ve Kerkük dahil Irak’ın kuzeyini kapsıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2016 Ekim’inden bu yana, Türkiye’nin Misâk-ı Millî diye bir meselesinin olduğunu vurgulayan konuşmalar yapıyor. Konuyu ele alırken kurduğu cümleler bazen sadece tarihsel-kültürel bir ilgiyi imâ ediyor gibi görünüyor, bazen de tarihsel bir haksızlığın düzeltilmesi üzerinden düpedüz sınır tartışması açıyormuş izlenimi veriyor.
Bunlardan, gazete ve televizyon haberlerine konu olmadığı için yaygın olarak bilinmeyen biri var ki, Erdoğan’ın Misâk-ı Millî tartışmasını açarken basitçe bir tarihsel-kültürel ilgiye göndermede bulunmadığının nişanesi sayılmalı: Cumhurbaşkanı’nın, Hasan Celal Güzel yönetimindeki Yeni Türkiye dergisinin Misâk-ı Millî özel sayısına yazdığı önsözden söz ediyorum. Bir bölümünü aşağıda bulabileceğiniz önsözde Erdoğan Birinci Dünya Savaşı’nın “aslında hâlâ sona ermediğini” söylüyor, “Kapanmamış bir parantez”den söz ediyor ve bunun “kilidinin” de Misâk-ı Millî olduğunu savunuyor.
Öte yandan güneyde yeniden Misâk-ı Millî sınırlarına dönmenin, Türkiye’nin toplam siyasi-bürokratik aklının hiç akıldan çıkarmadığı bir hedef olduğunu da unutmamak lazım. (Erdoğan 10 Kasım 2017’de yaptığı konuşmada Afrin’e müdahale ile Misâk-ı Millî arasında doğrudan bir bağ da kurdu.)
Erdoğan’ın hem öyle hem böyle yorumlanabilecek konuşmalarından bir bölümünü dikkatinize sunuyorum:
Ekim 2016 (Rize’deki Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nin 2016-2017 Akademik Yılı’nı açarken yaptığı konuşmadan): Bizim fiziki sınırlarımız başkadır, gönül sınırlarımız bambaşkadır. Bunu birbirinden ayırmamız lazım. Fiziki sınırlara elbette saygı gösteririz ama gönlümüze sınır çizemeyiz. Çizilmesine de müsaade etmeyiz. Birileri bize, ‘Irak’la niye ilgileniyorsunuz, Suriye’yle niye ilgileniyorsunuz?’ diyorlar. (…) Tarih kitaplarımızda Misâk-ı Millî’yi okuyoruz değil mi? Misâk-ı Millî’de ne var?........© Serbestiyet
