Devlet dersinde can veren ‘sivil’ gazetecilik
Gazeteciliğin ‘demokrasinin dördüncü kuvveti’ olarak tarif edilmesi, onun eleştirel potansiyelinin esasen hangi güce karşı harekete geçirilmesi gerektiğini de söyler. Gazetecilik, toplumsal yaşamı düzenlemekle görevli ve yetkili üç gücü (yasama, yürütme, yargı) denetlemekle görevli ‘dördüncü’ güçse ve önceki üç güç devletin parçalarıysa, bu tariften amaçlanan şey açık demektir: Gazetecilik her şeyden önce toplum adına devleti denetlemek için vardır. Bunun mefhumu-ı muhalifinden çıkan sonuç da şudur: Görevini hakkıyla yapan bir gazetecilik devletle uyum içinde olamaz.
Stern dergisinin kurucusu Henri Nannen “Gazetecilik rahatsızlık vermiyorsa terk edilmelidir” demişti, buradaki gizli öznenin ne olduğu da açık.
Tanımı gereği (sivil) toplumun bir parçası olması gereken medyanın gerçekte ve pratikte devletin neredeyse organik bir uzvuna dönüşmüş olduğu düşünülünce bütün bu laflar manasızlaşıyor tabii; hele ki düzeyi buradaki kadar pespaye olmasa da dünyada da benzer bir eğilimin olduğu düşünüldüğünde…
Yine de zaman zaman bazı ülkelerde bu gidişata zıt şimşekler çakmıyor değil. En güzeli -ve ironiği- de gazetecilerin, böyle örneklerden ‘bizim’ devletimizin sevmediği devletlere karşı gerçekleştirilmiş olanlarını seçip onları gizli-açık ‘helal olsun’ göndermeleri arasında okurlarına sunmaları… Mesela Anadolu Ajansı’nın şu haberinde olduğu gibi:
Başlık: “Haaretz: Gazze’yi aç bırakmak İsrail’in övündüğü bir politika haline........© Serbestiyet
