menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Zaferden hapishaneye

22 0
previous day

Kasım 2015’te Gannuşi’yi ikinci kez Tunus’ta Nahda’nın merkezinde ziyaret ettim. Kritik zamanlardı; Mısır’da İhvan’a karşı yapılan darbenin üzerinden iki sene geçmişti, geriye neredeyse sadece Tunus kalmıştı. “Gannuşi ne düşünüyordu?” Kafamda bu sorular vardı.

Gannuşi’ye öyle hitap ederler: Batıyı ve doğuyu iyi bilen bir İslamcıdır. Fikrî ve siyasî mücadelesinde seleflerini takip ettiği halde politik yöntem itibarıyla onları tekrar etmenin işe yaramayacağını düşünüyordu. Tunus’a dönüşünün üzerinden beş sene geçmişti. Tunus gibi laiklerin ve feminist kadın hareketinin güçlü olduğu bir yerde İslamcı siyasî harekete yeni bir açılım getirmeyi denedi. Ben bunun işe yaramayacağını düşünüyordum. Kimin haklı olduğunu zaman içinde olaylar gösterecekti.

Nitekim Mayıs 2016’da 10’uncu kongresini gerçekleştiren Nahda Hareketi, yeni bir döneme girdiğini deklare etti. Deklarasyon tam bir sürprizdi. Yeni dönemin ana parametrelerini yaptığı konuşmayla Gannuşi duyuruyordu: “Siyasal İslam’dan Müslüman demokrasiye geçtiklerini, dinî faaliyetleri siyasî faaliyetlerden ayırdıklarını” ilan etti.

Peki, Gannuşi ‘siyasal İslam’dan ve ‘dinî faaliyetler’den neyi kastediyordu? Modern dünyayı yakından bilen, İslami ilimlere ve tefekküre vâkıf olan Gannuşi, dünyanın dikkatlerini üzerinde toplayan sorumluluk sahibi bir şahsiyet. Mısır’da olup bitenler; seçimle iş başına gelmiş İhvan’ın kanlı bir darbeyle devrilmesi, Gannuşi için üzerinde imal-i fikr edilmesi gereken önemli bir hadiseydi. Tunus’u Mısır’a dönüşmekten kurtarmak istiyordu. Birçok kimse, Gannuşi’nin ya pragmatist davrandığını ya da bir tutum değişikliğine zorlandığını düşünüyordu.

Gannuşi, uzlaşma lüzumu dolayısıyla bazı siyasî feragatlerde bulunduklarını, ölümüne yönetimde kalmanın “dinin emri” olmadığını, eğer diktatörlük geri gelecekse ülkenin ve özgürlüklerin kendilerinin iktidarlarından daha önemli olduğunu; bunun da İslami hüküm ve ferasetinin ta kendisi olduğunu söylüyordu. Bu çarpıcı açıklamalar üzerine, özellikle iktidar eksenli okuma yapan laik veya muhafazakâr yazarlar, Nahda’nın baskı altında tutum değişikliğine gittiğini iddia ettiler. Oysa ne Gannuşi ne de diğer önde gelen Nahda liderleri, yeni dönem hakkında konuşurlarken nazarî ve amelî kaynaklarını referans olmaktan çıkarmışlardı. Bunu özellikle belirtiyorlardı. Hareketin Şûra Konseyi Başkanı Fethi el-İyadi, söz konusu kararları partilerinin ileriye adım atması için aldıklarına dikkat çekmişti: “Biz, İslami kimliğe sahip olan siyasî, sivil, demokratik bir parti olarak yolumuza devam edeceğiz. Dinî faaliyetleri bırakmamız, laik bir parti olacağımız anlamına gelmez.”

Gannuşi de, ‘dinî ilkelerden kopuk bir siyasetin peşinde olmadıkları’ hususunun altını çiziyordu. O farklı bir şey söylüyordu. Tam aksine, hedefledikleri siyaset, dinin asli maksatlarını gözeten, İslami değerler ve motiflerle bezenmiş olarak tasarlanmıştı. Ancak Gannuşi, toplumsal ve politik hayatı referans seçtikleri kaynaklara göre şekillendirme çabasını sürdürürken, etkinliklerin ‘ayırt edici özellikleri’ni, ‘hangi boyutla öne çıktıkları’nı ve ‘geliştikleri alandaki uzmanlıkları’nı ölçü aldıklarını belirtip neden böyle bir seyir geliştirdiklerini anlatmaya çalışıyordu.

Ona göre İslami-toplumsal etkinlik ve çabalar tek bir boyuta indirgenemezdi. Kimileri tamamen tebliğ ve irşada, kimileri davete, kimileri ahlâkî ve sosyal yapının takviyesine, kimileri de entelektüel faaliyet veya politik alana yönelmiştir. Bu, bir tür görev ve sorumluluklar alanında işbölümünü ifade eder. Her biri diğeri kadar önemlidir, her biri elzemdir ve biri diğerinin alternatifi........

© Serbestiyet