menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Niteliksiz Adam

16 1
30.06.2025

Edebiyat dünyasının en önemli yapıtlarından biri olarak değerlendirilen “Niteliksiz Adam” kitabının yazarı Robert Musil, 1880 yılında Avusturya’da doğmuş olup; makine mühendisliği, felsefe, psikoloji, matematik, fizik alanlarında öğrenim görmüştür.

“Niteliksiz Adam” romanı Musil tarafından “İmpkralya” diye adlandırılan, gerçekte 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında artık çöküş sürecine girmiş olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu simgeleyen bir ülkede geçer. Musil, kapitalizmin gelişim yıllarında ve modernizm sürecindeki bir toplumda bireylerin ilişkilerini, çıkmazlarını ve eylemsizliğini sergiler. Romanda klasik anlatının aksine olaylar değil fikirler ön plandadır. Başlıca olay örgüsü hükümdar için planlanan ve “paralel eylem” adı verilen etkinliktir. Musil bu etkinliği temel alarak toplumsal ve politik düzenle dalga geçer. Paralel etkinlik; bürokratların, zenginlerin, işlevsiz entelektüellerin bir araya geldiği ve hiçbir yere varamayan toplantılar dizisidir. Gerek paralel eylemin gerekse toplumun işleyişi bireylerin anlamsız, içi boş eylemleriyle ilişkilendirerek adeta fikirler mozaiği şeklinde sunulur romanda.

Robert Musil, Niteliksiz Adam, 1. Cilt, çev: Ahmet Cemal, Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, 1999, 545 sayfa.
Niteliksiz Adam, 2. Cilt, çev: Ahmet Cemal, Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2009, 420 sayfa.

Kitabın önsözünde detaylı bir yazı ile kitabı değerlendiren Ernst Fischer’e göre, “Robert Musil yirminci yüzyılda artık erişilmesi olanaksız bir bütünlüğü, bir Goethe’nin bütünlüğünü amaçlıyordu. Onun yazar tanımı; kesinlikle sezgiyle yaratan kişi değil, zamanın bilgisiyle ve o zamanın yararları doğrultusunda yaratan kişidir. Musil, bireyciliği, yani toplumsallaşmaya eğilim gösteren bir dünyada, insanın toplumsallaşmadan uzaklaşmasını artık çağdaş olmayan bir yaşama biçimi sayıyordu. Ona göre, insanın bireyci bir tutumla Ben’e indirgenmesi sonucu kişilik yozlaşmaktadır. Yozlaşmış kişiliği kapitalist sistemle özdeşleştiren Musil, edebiyat yoluyla var olan düzenin çarpıklıklarını sergilemekle birlikte yeni bir hayatın incelemesine girmez.” Ancak tıpkı Marx’ın “bizim komünizm anlayışımız var olan sistemin eleştirilmesi ve değiştirilmesidir” sözünde vurguladığı gibi aslında edebiyat yoluyla yaptığı mevcut düzenin çürümüşlüğünü ortaya koyarak yeni insanın ve yeni düzenin ipuçlarını göstermektedir. Ayrıca kitabın bir bölümünde çarpıklığın ve yabancılaşmanın giderilmesi için bireyselliğin ve toplumsallığın birlikte ele alınması gerektiğini söyler.

Fischer’in saptamasıyla Musil’in düşüncesinde; odak noktası, birlik duygusu, birlikte büyük bir davaya katkıda bulunma bilinci yitirilmiştir. Büyük bir toplumsal düşüncenin aracılığı ile belli bir bağlam ve bütünlük kazanamayan uç noktadaki bir toplumsal iş bölümü, yalnızlaşmanın, parçalanmanın, yalıtılmışlığın egemen olmasına yol açmaktadır. Bizi kuşatan yaşam düzenleyici kavramlardan yoksundur.

Fischer’in Musil’e atfettiği fikirlere göre modern toplum arkaik döneme göre bile geri konumdadır. ”İnsanlar eskiden bugüne oranla daha rahat bir vicdanla kişi olurlardı. Bugün sorumluluğun ağırlık noktası insanlarda değil, bağlamlarda yatıyor. İnsanın iç dünyasındaki kuraklık, ayrıntıda kılı kırk yarmadan, genelde ise umursamazlıktan oluşma o korkunç karışım, insanlığın bir ayrıntılar çölündeki korkunç terk edilmişliği, tedirginliği, kötülüğü, eşsiz umursamazlığı, para hırsı, soğukluğu ve zorbalığı gibi zamanımızı belirleyen özellikler. Korkunç terk edilmişlik, yabancılaşmış bir dünyadaki yalnızlık hep ana motife ve temel yaşantıya dönüşür.” Musil, romanının teması konusunda ana sorunu yalnızlık, kimi zaman kendisi tarafından da yalnız bırakılma ve bununla bağlantılı her şey olarak belirtir.

Musil, sorunun çok fazla akla ve çok az ruha sahip olmamız değil, fakat ruha ilişkin konularda aklımızı çok az kullanmamızda olduğunu söyler. Fischer’e göre, romanın başkahramanı Ulrich’in kesinlik ve ruh için bir “Dünya Sekreterliği” kurulmasını önermesi kara mizahı da aşar. Bu bilimsel bilgi ile derin hümanizmin oluşturacağı bir senteze duyulan özlemdir.

İnsanlar ancak bir düzen içinde yaşayabilirler. İç düzen yitirilmiştir. Ama burjuva, kendisi için çoktan yabancılaşmış ve anlaşılmaz olmuş bir dış düzene sarılmaktadır. Yani, gerçekliği algılamaksızın salt görünürde var olan bir dünyada yaşamaktadır. Anlamını kavramadığı ama kendine tanıdık gelen herhangi bir söylem onu rahatlatabilmektedir. Tedirginliğin sesi bastırılmaktadır ve burjuva, sorumluluğundan kurtarılmıştır. İğrenç olan artık onu ilgilendirmemektedir. İğrençlik teknik bir soruna dönüşmüştür. Bu sorun konusunda yetkili olanlar artık uzmanlar, teknisyenler, politikacılar bürokratlardır. Herhangi biridir, sorumlu olmayan tek kişi burjuva bireydir.

Musil’in romanının arka planını can........

© sendika.org