Vitrindeki şiddet: Saksının fırlatılışında cisimleşen sınıfsal gerçek
Teknoloji haberciliğinin parıltılı dünyasında, ShiftDelete.net patronu Hakkı Alkan’ın bir çalışanın kafasına saksı fırlatması medyada sıradan bir “öfke patlaması”na indirgendi. Oysa bu sahne, kişisel bir karakter zaafının ötesinde kapitalist üretim ilişkilerinin en çıplak ve en vahşi tezahürlerinden biridir. Patronun öfkesi bireysel bir duygu anaforu değil, burjuva sınıfın işçinin emekgücünü soğurmasının onun şahsında yansımasıdır.
Alkan’ın “Ben bu şirketin kurucusuyum, sen kimsin?” çıkışı, işçi sınıfının gündelik hayatta hissettiği ama her daim görünmez kılınan tahakkümün kristalize olmuş halidir. Bu sözler, sermaye sahiplerinin kendilerini “vizyoner” veya “yaratıcı girişimci” olarak pazarlarken, işçiyi harcanabilir bir nesne, bir emir kulu olarak gördükleri gerçeğinin dildeki ifşasıdır. Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da da işaret ettiği gibi “Sermaye bireysel değil toplumsal bir güçtür.” Patronun öfkesi bireysel bir kusurdan ziyade bu toplumsal gücün işçi bedeni ve ruhu üzerinde kurduğu sistematik bir tahakküm performansıdır.
Bu olay, beyaz yakalıların da mavi yakalı kardeşleriyle aynı sömürü çarkının dişlileri arasında öğütüldüğünü resmediyor. Ofisteki mobbing, hakaret ve işten atılma tehdidi, fabrikadaki uzun mesai ve düşük ücretle aynı işlevi görür: Emek üzerindeki sermaye baskısını sürekli kılmak. Birinde “daha hızlı üret” narası üretim bandında yankılanır, diğerinde “bugün listeyi yetiştir” emri ofis duvarlarında sıkışıp kalır. Biçim değişir ama öz aynı kalır. Kapitalistlerin kârı emeğin sürekli baskı altında tutulmasıyla var olabilir.
Son yıllarda art arda dizilen olaylar bu gerçeği gözler önüne seriyor. Plaza intiharları, bankacılık sektöründeki........
© sendika.org
