Yeni çağın afyonu spiritüalizm
Bu kısa yazı “bireysel mutluluk”, “kişisel dönüşüm”, “mutluluğun formülü”, “spiritüel kişisel gelişim” gibi benzeri kitapların bütününe ilişkin bir değerlendirmedir. Dolayısıyla bu yazıda doğrudan ne bir yazarı ne de bir eseri hedef almış değilim. Yazı boyunca bu eserlerin adını kısaca “Yeni Çağın Afyonu” (YÇA) olarak adlandıracağım.
Marksist düşünce evreninde analizlerin nesnesi yalnızca ekonomik yapılar veya sınıf ilişkileri gibi doğrudan maddi konular değil, aynı zamanda ideoloji, kültür, sanat ve hatta maneviyat gibi üstyapı unsurlarını da maddi gerçeklik temelinde inceler ve salt fikir gibi görünen temaların tarihsel, toplumsal ve maddi bağlamları da sorgulanır.
Bana göre ileri sürülebilecek her türlü düşünce, inanç veya maneviyat, insan bilincinin maddi koşullardan bağımsız değildir.
Adına kısaca YÇA dediğim kitaplarda ele alınan “ruh, enerji, maneviyat” gibi kavramlar, bireylerin maddi yaşam koşullarından, toplumsal ilişkilerden ve tarihsel bağlamdan soyutlanmış bir biçimde ele alınamayacağını düşünüyorum.
Örneğin, bu tür maneviyat odaklı anlatıların, ağırlıklı olarak kapitalist toplumda bireylerin yabancılaşma, anksiyete veya belirsizlik hisleriyle başa çıkma arayışının bir yansıması olduğunu düşünüyorum.
Bu kavramların hangi toplumsal koşullarda popüler hale geldiğini, kimin çıkarlarına hizmet ettiğini veya bireyleri mevcut sistemi sorgulamaktan alıkoyan bir “teselli” işlevi görüp görmediğini anlamak sanırım o kadar da zor değildir
Bu türden kitaplarda yazarın niyetinden bağımsız olarak maneviyatın ideolojik bir işlevi de vardır. Ancak yazarda, yazdıklarının insanlara “yol gösteren” ve “rahatlatıcı” bir yanı olduğu ve kendi niyetinin de bununla sınırlı olduğu düşüncesi vardır.
Oysa bu tür eserlerin, mevcut toplumsal düzene dönük eleştirilerin yumuşatılmasında veya bireyleri pasifize edilmesinde ideolojik bir rolü vardır
Örneğin, bireylerin dikkatini maddi sorunlardan (sınıfsal eşitsizlik, emek sömürüsü vb.) uzaklaştırıp, sorunlar esas olarak sanki kişisel “iç huzur” veya “manevi dünya” ile sınırlıymış gibi tatmin arayışını oraya yöneltmesi son derece mümkündür.
Yazarın ileri sürdüğü fikirlerin (iyi niyetli bile olsa) kapitalist ideolojinin bir uzantısı olarak görmek mümkündür. Bunu, “yanlış bilinç” veya ideolojik hegemonya çerçevesinde ele almanın doğru olduğunu da düşünüyorum.
Her şeyden önce bu türden kitaplarda geçen duygu, his ve düşünceler, maddi gerçeklikten bağımsız değildir. Marksist açıdan bu kavramların nasıl ortaya çıktığını, hangi sınıfsal veya toplumsal dinamiklere dayandığının sorgulanması gereklidir
Örneğin, bir yazarın “maneviyat” vurgusu, çoğu kez bireylerin kapitalist toplumdaki yabancılaşma ve atomizasyon süreçlerine karşıt bir yanıt üretmeye değil, çoğu kez bunların kabülüne ve bireylerin mevcut düzenle uzlaşmasına neden oluyor.
Oysa Marksizm, kültür, sanat, din ve maneviyat gibi alanları da kapsayan geniş bir dünya görüşü sunar. Örneğin, Marx ve Engels’in Alman İdeolojisi’nde veya Gramsci’nin hegemonya kavramında, ideolojik yapıların maddi temelleri ayrıntılı bir şekilde tartışılır. Bu bağlamda, maneviyat odaklı YÇA tarzında hangi kitap olursa olsun bunlar, toplumsal üretim ilişkileri ve ideolojik işlevleri üzerinden ele........
© sendika.org
