Tüm zamanların sorusu: Ne yapmalı?
Kapitalizm artık bir çeşit kafestir;
Her insan şu veya bu oranda tutsaktır;
Görünür görünmez gardiyanlarla muhataptır.
Devrimcilik, bu kafesin dışına çıkmak,
Onun dışında varlık gösteren bir dünyanın insanı olmaktır.
“Ne yapmalı?” sorusu, içeriği ve hedefleri değişerek her dönem insanlığın gündeminde olmuştur. Bu soru, bazen tekil bir olay, bir konjonktür için olabileceği gibi bazen de programatik düzeyde nitelik sıçratıcı dönüşümlerin sorusudur.
Lenin’in aynı adlı kitabına ilham olan Çernişevski‘nin “Nasıl Yapmalı?” (“Ne yapmalı?”) başlıklı çalışması, 1860’lı yılların başında kapitalizmin en vahşi yıllarında bir devrimcinin el kitabında rastlanacak türden soruların yanıtını aramıştır. Çernişevski, bu çalışmadan bir yıl önce yayımlanan “Babalar ve Oğullar’da Turgenyev tarafından çeşitli konularda sorulan “Ne yapmalı?/Nasıl yapmalı?” sorularını yanıtlamış, ortaya çıkan eser, devrimciler için bir ders kitabı olma niteliğini kazanmıştır.
Kuşak çatışmasından yeni insana, aşktan sosyalizme, ortak üretip ortak tüketmeye kadar pek çok konuyu gündemine alan, deyim yerindeyse vaktinden önce doğmuş bir kitaptır “Nasıl Yapmalı?”.
Ne yapmalı sorusu, bazen Lenin’de olduğu gibi parti meselesine dönüktür; bazen de Mahir’de olduğu gibi devrim anlayışı, örgüt anlayışı ve çalışma tarzına yanıttır; Devrimci Yol’da ise ne yapmalı, Türkiye’de Marksizm’in somuta uygulanması, güncellenerek yeniden üretilmesidir.
Temel önemdeki bu türden konulara dair, duygusal ve psikolojik saiklerle, kulaktan dolma ölçülerle yol haritası çizilemez. Öncelikle temel çelişme doğru tanımlanmalı, soyutlamalar da bu bağlam içinde yapılmalıdır. Bu yapılamadığında ve örneğin “Marksizm’i aşma” iddialı paradigmada olduğu gibi “çelişki komünle devlet arasında” denildiğinde, gerçekte komün de devlet de anlaşılmamış olur.
Daha önce de yaptığımız bir değerlendirmede burjuva siyaset tarzının bir döneminin sonuna gelindiğini söylemiştik. Buna, kurallara dayalı uluslararası hukuk sistemini de göstermelik de olsa işleyen yasa ve kuralları da ekleyebiliriz. Elbette bir gece ansızın bütün araç ve yöntemler değişmiyor ama küresel savaş ikliminde artık egemen güçler kendi tanımlarına sığmıyor; kendi yasalarını çiğniyor. Bu, küresel savaş (paylaşım savaşı) eşliğinde yeni bir dünya düzeninin habercisidir. Bu büyük fotoğrafın sınıfsal arka planı okunduğunda neden, yerel veya küresel boyutta saldırıların, yağma ve talanın durmayacağı görülür.
Eğer Türkiye’de AKP eliyle yürütülen gasplar, saldırılar vb. devam edecekse, eğer ABD-İsrail-İngiltere vb. ile anılan saldırılar durmayacaksa; ne yapmalı, nerede, nasıl konumlanmalı?
Bu süreçte, muhalif kesimlerin artık yeni türden söylem ve eylem geliştirmek zorunda olduğu vurgusu öne çıkıyor. Artık kınamaların, Anayasa’ya aykırılık vurgularının, basın açıklamalarının mevcut gidişat karşısında sonuç alacak boyutta........
© sendika.org
