Psikoloji/psikiyatride insanı anlamak
İnsanlık tarihi aynı zamanda insanı tanımanın, anlamanın ve “insanlaşma”nın da tarihidir. “İnsanlaşma”, insanın kendini tanıma, anlama ve anlamlandırma arzusu; tanımlama çabasıyla başlayan bir süreçtir. Bu süreç, insan türünün ortaya çıkmasından bu yana kesintisiz devam etmektedir. Çünkü insan, dilin ortaya çıkması ve bilinç şekillenmesiyle birlikte kendini yorumlayabilen bir varlık olagelmiştir. İnsanı hayvanlardan ayıran en önemli özelliklerinden biri de budur.
Ancak, insanı anlamaya/tanımaya/tanımlamaya yönelik kesin bilgilere henüz tam olarak ulaşabilmiş değiliz. “İnsan nedir?” sorusu tarihin hemen hemen her döneminde, sadece doğa bilimlerinin değil, sosyal bilimlerin de konusu olmuş, birçok filozof ve sosyal bilimci bu soruya anlamlı yanıtlar bulmaya çalışmıştır.
Gramsci, “İnsan nedir?” sorusunu sorar ve bu soruyu şu şekilde yanıtlar: “Aslında şunu sormak istediğimizi anlarız: İnsan ne olabilir? Bu ise, kendi kaderinin efendisi olabilir mi, kendini yaratabilir mi, kendi hayatına biçim verebilir mi anlamına gelir. Öyleyse insan bir süreçtir ve tam olarak kendi edimlerinin sürecidir diyelim.”
Gramsci’nin bu tanımlaması Marksist kanon içinden bir tanımlamadır ve Marks’ta insanda doğal bir öz olmadığını savunur. Ona göre insan, üretim yapabilen toplumsal bir varlıktır. İnsanın üretim faaliyetleri yalnızca doğayı değil, insanı da belirler; değiştirir ve dönüştürür. Bu durum, insanın bir süreç olduğu ve “tam olarak insanlaşma” konusunda bu sürecin devam ettiği şeklinde anlaşılmalıdır.
İnsan bir süreç olduğuna göre insan bilgisine “tam ve kesin” olarak ulaşmak da mantıken mümkün değildir. Bu nedenle sosyal bilimler insanı tanıma, tanımlama ve anlama konusunda daha çok, “insan, kendini yorumlayabilen bir varlıktır” önermesi üzerinden hareket etmişlerdir.
Bu soru aynı zamanda felsefenin de sorusudur. Çünkü felsefe, tarih boyunca “varlıkla düşünce” arasındaki ilişkiyi kendine konu edinmiştir.
Sosyal bilimler arasında yer alan psikoloji ve psikolojinin uygulama biçimi olarak niteleyebileceğimiz psikiyatri ise kabaca ifade edersek, insanın “bilinebilir ve değiştirilebilir” olduğu iddiası üzerine kuruludur.
İnsan tarafından oluşturulan bilimler ailesi içerisinde (A. J. Ayer’in hayli ünlü makalesinin adıyla belirtecek olursak, “bilim öznesi olarak insan” görüşünün toplum bilimler için yalnızca olası değil aynı zamanda tek itibarlı amaç olarak görülmesiydi)[1] psikoloji ve psikolojinin uygulama alanlarından biri olan psikiyatrinin, “insan bilgisini ürettiği, hem de bu bilgilere dayalı olarak insanı yorumlamada bilimsel yaklaşımın temelini oluşturduğu” iddia edilmektedir. Bu bilimlerin etkinlik alanları ve çabaları, bir başka insanı yorumlayarak anlamaya çalışmaktır. Bunun için de bu alanda gerekli bilgileri oluşturur, biriktirir ve kullanırlar. Bunu yaparken de, bireyin içinde bulunduğu siyasi, toplumsal, kültürel, ekonomik vb. koşulları genellikle gözardı ederler.
Erdoğan Özmen, “Psikiyatri, Psikoloji, Politika” adlı kitabında bu durumu kesin bir dille eleştirerek “(P)sikiyatri/psikolojinin birey bahsinde (temel bir varsayım olarak) taşıdığı felsefi bağlamın burjuva düşünme biçiminin temel dayanaklarından birisini oluşturduğu, toplumsal eylemin/dönüşümün odak noktasına ‘birey’i yerleştirerek bir anlam kaydırıcı vazifesine memur olduğu, toplumsal bütünlüğe dair analizler karşısında epistemolojik bir mevzi olarak gördüğü ileri sürülebilir” demektedir.
Dilthey, psikiyatride hasta-hekim ilişkisi içerisinde değil de, genel olarak “insanı anlama” kavramını şu şekilde açıklamaktadır:
Her bir tekil insani ifade, birçok kimse için ortak olan bir şeyi ve bu nedenle de nesnel zihin alanının bir bölümünü temsil eder. Her bir sözcük ya da cümle, her bir jest ya da iltifat tarzı, her bir sanat eseri ve her bir tarihsel eylem, yalnızca kendisini ifade eden insan ile onu anlayan insan, ortaklaşa paylaştıkları bir şeyle birbirlerine bağlı olduklarından dolayı anlaşılabilir; birey, her zaman, bu ortak alanda yaşar, düşünür, eylemde bulunur ve aynı zamanda........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon