6-7 Eylül olayı ve Hasan İzzettin Dinamo’nun tanıklığı
Bu yıl ‘6-7 Eylül 1955’ linç ve yağma hareketinin 70. yıldönümü. O gün İstanbul’un ilçe ve mahallerinden, Rum ve Ermenilerin yaşadığı veya dükkanlarının olduğu semtlere akın ederek işyeri camlarına taş yağdıran, yağma yapan, bu toprakların öz insanlarının linç edilmesine karışanların o gün için bunu neden ve niçin yaptıklarına dair çokça kafa patlatıldı, tartışma yürütüldü. Ne var ki devlet nezdinde bir hesaplaşma yaşanmadığı sürece içimiz kanamaya, utancımız yaş almaya devam etti ve daha da edecek gibi görünmektedir.
Aslında 6-7 Eylül saldırganlığının aslı astarı ta o zamanda aylar, hatta günler içinde net olarak anlaşılır hale gelmişti. Ancak o günkü iletişimin bugüne oranla sınırlı olan olanaklarıyla, sisli perdeyi kaldırıp bunu geniş yığınlara ulaştırmak gerçekten zordu. Bu ülkede vatandaş sayılanları ötekileştirerek malından, canından, yerinden yurdundan eden söz konusu büyük kumpasın suçu, önceden beri adı bilinen solcu aydınlar, yazarlar yanında örgütçü emekçilere yıkılmaya çalışıldı. Gözaltına alınan yazar ve şairlerden biri de Hasan İzzetin Dinamo olmuştu. Hasan İzzetin Dinamo[i] gözaltına alınışını ve tutuklulukta yaşadıklarını bu olaylardan 15 yıl sonra yayımlanan bir kitapçıkta toplayarak gelecek kuşaklara önemli bir belge bıraktı. O gün yaşananlara bu kez de Hasan İzzetin Dinamo’nun “6-7 Eylül Kasırgası”[ii] adlı kitapçığının ışığında bakmış olalım…
1955 Eylül ayının sekizinci günü. Hasan İzzettin Dinamo, çeviri bir kitap üzerine çalışmaktadır. Gece yarısı evinin önüne gelen iki sivil polis, kimliklerini belirtmeden önce dışarıdan “Hasan Bey, biziz. Senin yakın arkadaşların. Senden bir iki tavuk almaya geldik” diye seslenerek kapıyı açtırırlar ve içeri girdikten sonra da “Hasan Bey, biz birinci şubeden geliyoruz. Müdür beyin çok selamı var. Size bir şey soracak, beş dakika zamanınızı alır” deyip onunla birlikte Halkalı’dan kalkıp Sirkeci’ye giden banliyö trenine akşamın karanlığında binmiş olurlar. Evde ise yazarın küçük kızı ile kaygılı gözlerle kocasını uğurlayan eşi Şerife Dinamo kalmıştır.
Anlatıyor Hasan İzzettin Dinamo:
6-7 Eylül gecesi, Yunanistan’la papaz Makaryos’a sözüm ona kıyak bir gözdağı vermek üzere yumruk kafalı iki Türk lideri on binlerce partili militana İstanbul’un Hıristiyan bölgelerini yaktırıp yıktırmış, şimdi de anlaşılan arslanın ağzına atacak suçlu arıyorlardı. Bu oyun hem bizim, hem de onlar için küçümsenmez tehlikeler saklıyordu. Bu yüzden yumuşak davranışlı polislerin yanı sıra trende sarsılarak giderken ağır önsezilerin etkisi altında başım kurşun gibi ağırlaşmıştı. Tatlı sesli komiser, Hasan bey, dedi, tamamıyla suçsuz olduğunuzu biliyoruz. Biz de emir kuluyuz: İnşallah durum bizim bildiğimiz gibidir. Çabucak yuvanıza dönersiniz. Sirkeci garından trenden inip de Polis Müdürlüğüne doğru yürüdüğümüzde ağzım şaşkınlıktan bir karış açık kaldı. İstasyonun karşısına rastlayan bütün yapılar, bir hava bombardımanına uğramış gibiydi. Yerler, tuzbuz olmuş cam kırıkları, eşya parçalarıyla örtülüydü. Boş yapıların karanlık........
© sendika.org
