Fikirler alanında mücadele
Bob Avakian’ın konuşmalarının derlendiği Kültür, Sanat, Bilim ve Felsefe Üzerine[1] kitabını yıllar önce okumuştum. Kapak resmi Marcel Duchamp’ın ünlü pisuvarı olan bu yeşil kitap, benim de düşünsel olarak daraldığım, boğumdan genişleme çabama denk geldiği için onunla özel bir bağ kurmuştum. Bu bağın duygusal yönünün ötesinde, Amerika’daki Maoist Parti’nin önde gelen isimlerinden Avakian’ın devrimci mücadele ile kültür, sanat ve felsefe arasındaki ilişkiye eğilmesi ve özellikle de devrimci kültür insanları olarak karşılaştığımız bazı zorluklara değinmesi önemli bir tartışma zemini oluşturuyor. Kitap boyunca devrimci mücadele ile ilişkili olarak bilim, kültür, felsefe ortamlarının tıkanma ve genişleme noktalarına dair irdelemeler var. Yakın zamanda kitabı yeniden okudum ve kitaptaki yaklaşımların bugünün kültür, sanat, bilim, felsefe mücadelesine katkı sunabileceği düşüncesiyle bir okuma-tercüme etme yazısı yazmak istedim.
Kitap fikir alanında mücadele kavramı ile başlıyor. Devrimci mücadelenin kollarını hatırlayalım: askeri mücadele, politik mücadele, haklar mücadeleleri ve ideolojik mücadele. Bunlar ne bir ders kitabı ezberi ne de Hababam Sınıfı’ndaki “İmparator Neron, 1453, Roma” gibi bağlamdan kopuk tekrarlar; aksine, yılların pratiğinden süzülüp gelen, mücadele içinde şekillenen tasnifler. Kolları birbirinden ayırmak ve aynı zamanda ayırmamak, işte diyalektik materyalizmin bize kazandırdığı hüner! Hikmet Kıvılcımlı’nın ağzından yazarsak: “Bunları -devrimci mücadelenin kollarını- birbirine karıştırmak ne kadar yanlışsa, bunları birbirinden tecrit etmek de o kadar yanlıştır. Bu mücadeleler birbirini beslediği, ilerlettiği oranda devrimci mücadele başarılı olabilir.”
İşte bu kitap, yukarıdaki tasnife göre ideolojik mücadelenin alanına giriyor ve aynı zamanda tüm mücadele alanlarına da değiyor. “Fikirler alanında çalışmalıyız.” özetiyle başlıyor Avakian konuşmasına. Öğrenmek meselesine kitap boyunca da özel bir vurgu yapıyor. “Bir metni nasıl okursunuz?” sorusuna verdiği “Kendi argümanımı doğrulamak için ya da kendi argümanım ışığında metnin yanlışlarını bulmak için okumam, bu kısır bir çember olur. Metinlerin ne gibi şeylerle boğuştuklarını, farkına varmaksızın bile olsa hangi fikirlere dokunmuş ya da rast gelmiş olduklarını anlamak için okurum. Bu, okunan metinlerin ya da yazarlarının bakışını ya da siyasetini benimsemek anlamına gelmez. Bu aynı zamanda aydınları devrimci mücadeleye kazanmanın, devrimci komünist aydınlar haline getirmenin de gerekliliğidir.” Bu yaklaşımı, yalnızca bir metni okuma edimiyle sınırlı tutmayıp, yaşamın içindeki tüm anlama süreçlerine genişletebiliriz. Aslında 11. Tez’deki ünlü cümlenin aşırılaştırılması ile ilişkilendirebiliriz: “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa asıl mesele onu değiştirmektir.” Bu cümle, evet, devrimci pratiği yani praksisi vurgular. O olmaksızın fikirler dünyasındaki çabanın gerçekle buluşamayacağını söyler. Fakat bu tezin, anlama çabasını hafife aldığı -haksız- çıkarımı, fikirler düzeyindeki çalışmanın gereksiz görülmesi ve hafife alınması gibi zayıflıklar ortaya çıkarabiliyor. Avakian, buradan hareketle “Marksizm, felsefenin sonu değildir.” ifadesini dile getiriyor. Bu, hem insanlığın şimdiye dek ürettiği düşünsel birikimi anlamak ve aşmak için sahiplenme gerekliliğine işaret ediyor hem de bireyleri putlaştırmanın tehlikesine dikkat çekiyor.
Kitapta fikirler meselesine dair ortaya atılan bir diğer soru da şu: “Hem öncü komünist bir partinin üyesi olup hem de fikirlerle eleştirel ve yaratıcı bir biçimde çalışmak mümkün müdür?” Bunu coğrafyamızdaki aydınların tartışmasına tercüme edersek: “Örgütlülük fikirleri ve sanatsal, felsefi bakışı kısıtlar mı?” Günümüz aydınlarının diline pelesenk olmuş, aydınların mücadeleyle organik hale gelmesini engelleyen en yaygın düşünüşlerden biri de bu. Sorunun yanıtı açık: “Elbette mümkündür.” Fakat bunu söylemek yetmez, bu sürecin önündeki zorlukları ve bunu gerçekleştirdiğimiz ölçüde kazanacaklarımızı irdelemek gerekir. Çünkü parti disipliniyle çalışmak, ideolojik netliğe sahip olmak ile eleştirel düşünmek ve üretmek arasında nesnel bir gerilim vardır. Devrimci çalışmada fikirlerin rolü, tam da bu gerilimi göze almak ve aşmaya çalışmakla anlam kazanır.
Marksizmin temel felsefi sağlamlığı ve üst yapıdaki pek çok duruma dair çıkarımlar açısından bir rehber niteliğinde olması, düşünsel bir hegemonya oluşturmasını sağlıyor. Fakat bu düşünsel hegemonyanın, Marksizmin açıklama alanlarının dışındaki alanları da açıklamaya kalkması eğilimi ile hafifletilmesine dair Avakian şu başlığı açıyor: “Her şeyi bilmecilik eğilimine karşı direnmeliyiz.” Lisenko örneğini veriyor: “Sovyetler Birliği’nin tarımsal üretim politikasına yön veren komünist bir tarımbilimci. Fakat bilimsel olarak hatalı bir yolu tutarak SSCB’nin tarımına katkıdan çok zarar verdi. Sovyetler’de yaşayan ve tarımda otorite olan kişilerin çoğu gerici siyasal düşüncelere sahiptiler. Tartışılan konuda gerici otoriteler haklıydı ama sosyalist atılım için canını dişine takan Lisenko’nun fikirleri uygulamaya geçti. Araçsalcı düşünüş SSCB’yi çok temel ihtiyaçlarla ilgili büyük bir yanlışa sürükledi.” Bu çizgiyi Mao’nun vurguladığı bir ilke ile açıklıyor: “Marksizm kucaklar ama yerini........
© sendika.org
