Üniversite ayakta!
Uzun yıllardır muazzam bir geleceksizliğe mahkûm edilen, artık herhangi bir gelecek beklentisi kalmayan ve sadece hayatını idame ettirmeye çalışan, kredi borçlusu, okurken çalışmak zorunda bırakılan, doğru düzgün bir yurt ve barınma imkânı bulamayan, üniversitesinde şenlikleri yasaklanan ve para vermeden eğlenme olanağı dahi olmayan gençliğin biriken öfkesi patladı. Patlamanın ayak sesleri Zeren Ertaş eylemlerinden, yemekhane zamlarına gösterilen tepkilerden, Beyazıt’ta “duvarsız üniversite” projesine itirazdan, ODTÜ ve Yıldız’da şenlik ve festival iptalinde, Hacettepe’de üniversitelilerin zorla YapıKredi müşterisi haline getirilmesine karşı çıkıştan duyuluyordu. Hepsi de hayatlarımızdan bir parça çalan, bizi okurken çalışan, borçlanmış, en temel haklarından yoksun bir müşteriye çeviren, mezun olabilirsek diplomalı işsiz ya da ucuz emek gücü olarak piyasaya süren toplam dönüşümün bir parçası. Ve her defasında gençliğin yer yer “küçük ve zararsız isyanlarla” kitleselleşen, bütün ülke çapına yayılan öfkesiyle karşılaştı.
Ancak uzun zaman sonra ilk defa gençlik, parçalı sorunlara karşı değil tüm bu sorunların kaynağı olan Saray Rejimi’ne karşı ayakta. Hedef net! Mesele İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesine karşı gösterilen tepkiden daha fazlasını ifade ediyor. İlk olarak, yıllardır biriken öfkenin baskılandığı ve ortak bir hareket haline gelemediği koşullarda geniş gençlik kesimlerinin gözünde İmamoğlu bir tutunacak dal, iktidar alternatifi olarak değerlendiriliyordu. Onun devre dışı bırakılması bu tutunacak dalın gençliğin elinden alınması anlamına geliyor. İkinci olarak, İmamoğlu’nun devre dışı bırakılmasını Saray Rejimi bizzat üniversiteyi bir siyasal aparat olarak kullanarak yapıyor, üstelik diploma iptaliyle, gençliğin de içinde yaşadığı tüm sorunlardan bir ihtimal kurtulma aracı olarak gördüğü üniversite mezuniyetinin garantisini ortadan kaldırıyordu. Mezun olsan dahi neye yarar, her an diploman iptal edilebilir!
18 Mart günü İmamoğlu’nun diplomasının İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulunun kararıyla iptal edilmesi sonrasında 19 Mart günü için Beyazıt’ta bir eylem çağrısı yapılmıştı. 19 Mart sabahı Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere yüze yakın kişinin gözaltına alınması sonrası oluşan öfke eyleme katılımı kitleselleştirdi. Ancak asıl kırılma anı, Beyazıt’ta yürüyüşe polisin engel olma çabası karşısında gösterdiğimiz irade ile barikatın aşılması oldu. Gençlik kendisine çizilen sınırları tanımadı, geleneksel eylem aklını da polisle müzakere çabasını da o anda aldığı inisiyatifle kenara attı ve alanı açtı. Beyazıt’ta ortaya çıkan görüntünün yaygınlaşması bir nevi cesaretin bulaşıcı etkisini yarattı. Başta üniversiteler olmak üzere tüm Türkiye’de gerçekleşecek sokağa çıkışları kitleselleştirdi. Gençlik sokağı siyasetin yapılacağı mekân haline getirdi.
Bugünün isyanının temel nedenleri gençliğin biriken öfkesi ancak öfkeyi gün yüzüne çıkaran mesele İmamoğlu’na dönük Erdoğan operasyonu olunca hareketin merkezi de İBB önü, Saraçhane, yani CHP oldu. Ancak gençlik sokakta CHP’yi aşıyor. Sık sık alanlarda “Kurtuluş sokakta, sandıkta değil!” sloganı kendiliğinden yaygınlaşıyor. Henüz bir yönteme oturmuş değil, siyasal bir güç haline dönüşme planına da sahip değil ancak CHP’nin çizdiği sınırlardan ziyade kendi özgürleştirdiğimiz sokaklarda isyanı haykırmak için yürüyoruz. Kentlerin yasaklı meydanlarını ve özellikle İstanbul’da Taksim’i özgürleştirmeyi arzuluyoruz. Çünkü asıl olarak Saray Rejimi’nin çizdiği sınırları ortadan kaldırmak istiyoruz. Yani bugünün hareketinin en ileri, en politik noktası gençlik Saray Rejimi’ni dolaysız karşısına alıyor.
Çünkü doğduğu andan itibaren AKP iktidarıyla yaşamış ve elimizdeki tüm hak ve özgürlüklerin sınırlarını iktidarın belirlediği bir gençliğiz biz. Dolayısıyla hayatı boyunca yaşama dair alternatif hiçbir şey görememiş olanların yöntemsiz, belirsiz, sınırsız öfke patlaması şu an yaşanan. Aslında neye karşı olduğunu çok iyi bildiği ancak ilk defa bir şeye itiraz........
© sendika.org
