2025 Bahar Direnişleri: Nereden nereye?
Martın öfkesinin son günlerinde bahar kapıdan baktırırken Türkiye sokakları yüz binlerle doldu. Bu satırların yazıldığı günlerde tüm hızıyla süren, benim 1989 Bahar Eylemleri’nden ilham alarak “2025 Bahar Direnişleri” adını vereceğim direnişlerin seyrine dair bazı gözlemlerimi not etmek istiyorum.
18 Mart’ta İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diploması iptal edildi, İmamoğlu ertesi gün sabaha karşı yaklaşık 100 kişiyle birlikte gözaltına alındı. İstanbul Valiliği’nin protestoları yasakladığı 19 Mart öğleden sonra İstanbul Üniversitesi öğrencileri önlerine kurulan polis barikatını aştı. Bu aynı zamanda 10 yıldan uzun süredir kurulmuş olan “sokak barikatı”nın aşılması, sokakların halka açılmasının işaret fişeği oldu: “Beyazıt’ta şehit düşen silkindi, kalktı kabrinden.”
19 Mart’tan itibaren her gece Saraçhane’de İBB’nin önünde yüz binlerce kişi CHP’nin önderliğinde toplanmaya devam ederken eylemler ülkenin her yanına, 81 ilin ve üniversitelerin çoğuna yayıldı. Büyük şehirlerde direnişçilerin ana arterleri kesmesi günlük olaylar halinde geldi. Katılım gün gün artmaya başladı. Özellikle eylemler dağılırken ya da direnişçiler AKP binalarını zorlarken polisle yoğun çatışmalar yaşandı.
23 Mart’ın ilk saatlerinde İmamoğlu dahil 51 kişi tutuklandı. Aynı gün gerçekleşen “önseçim”e ülkenin her yanında 6000’i aşkın sandıkta 15 milyon civarında kişinin katılarak İmamoğlu lehine oy kullandığı açıklandı. Eylemin en büyük buluşma yeri CHP’nin önderlik ettiği Saraçhane oldu. 23 Mart akşamı eylemler özellikle kitleseldi. Ertesi akşam Saraçhane buluşması “Haramilerin saltanatını yıkacağız” şarkısıyla sona yaklaşırken Özgür Özel, eylemlerin bir haftasının dolduğu 25 Mart Salı akşamı bu buluşmalara son verileceğini ancak (AKP yanlısı firmalara boykot dahil) çeşitli yöntemlerle İmamoğlu’nun tutuklanmasına tepki göstermeye devam edeceklerini ilan etti. 25 Mart günü bütün üniversitelerde boykotlar gösterilere dönüştü. Bu yazının son satırları yazıldığında on binlerce öğrenci (belediyesine kayyum atanan) Şişli sokaklarını doldurmuş, yüz binler Saraçhane’de bir kez daha buluşmuştu. Özgür Özel, Saraçhane’yi dolduran yüzbinlerle bir “oylama” yaparak, İstanbul’un Anadolu yakasını ve çevre illerini de katarak 28 Mart Cumartesi günü 12.00’de büyük bir miting düzenlemeye karar verdiğini açıkladı. Ancak bu akşam da polis saldırısı sürerse ertesi gün “en çok korktukları yere 500 bin kişilik çağrı yapacağını” söyledi.
Dinamiklerde birtakım niceliksel ve niteliksel farklılıklar olsa da 19 Mart’tan itibaren yaşanan protestolara rahatlıkla İkinci Gezi diyebiliriz. 12 yıl arayla gerçekleşen iki büyük eylem dalgası arasındaki niceliksel fark günbegün kapansa da niteliksel farklar hiç de önemsiz değil. Büyük direnişlerin karakteristikleri, sonraki yıllardaki mücadelenin haletiruhiyesini, söylemini, faillerini ve bazen de seyrini tayin ederler. Bu yüzden bugün her an herkesin aklından çıkmayan 2013 Gezi’sinden 2025 Mart Direnişleri’ne uzanan süreklilik ve süreksizliklere bakmak nostaljik değil analitik bir gereklilik olarak görülmeli.
Gezi Direnişi, 27 Mayıs 2013 gecesi parktaki ağaçlara vurulan darbelerle başlamıştı. İlk günlerden başlayarak, direniş ülke geneline hızla yayıldı, 31 Mayıs günü binlerce insanın köprüyü aşması ve 1 Haziran’da Taksim’i fethedip Gezi Parkı’na kamp kurmasıyla birlikte zirveye ulaştı. Zirve sözcüğü yanıltmasın; bu noktadan sonra direnişlerin ülke ve İstanbul geneline yaygınlaşması 1 yılı aşkın bir süre devam etti. Gezi’nin 8 delikanlısı bu günlerde İstanbul, Ankara, Eskişehir ve Antakya’da ömürlerini halkın ömrüne siper ederek aramızdan ayrıldılar. Adları Haziran’dı.
Gezi’den bize geleceğin sınıf mücadelelerine kalan 7 temel ders, Gezi direnişlerini konu alan Sanki Devrim’de şöyle özetlenmişti:
Bu dersler Gezi Ayaklanmaları’nın karakteristiklerinin doğal sonucuydu. Gezi,
İlk haftasına bakarak 2025 Bahar Direnişleri’nin karakteristiklerini, Gezi’yle karşılaştırmalı olarak değerlendirmeye çalışırsak bazı önemli benzerlik ve farklarla karşılaşıyoruz.
Başlıktaki soruyu hemen cevaplandırabiliriz. 2025, 2013’ün doğrudan ama farklılıklarla devamıdır. Sokaklarda “Çapulcuların çocuklarıyız”, “Yeni gelmedik geri geldik” diyen yüzlerce döviz ve Gezi’de öldürülen delikanlıların resimleri bu doğrudanlığı ilan ediyor zaten. Taksim’e çıkılmamış olsa da “Her yer Taksim her yer direniş” sloganlarının atılması, Berkin Elvan’ın annesinin Saraçhane’de olması, Gezi’nin en önemli sloganlarından “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz”in bu dönemin ana sloganı olması gibi sayısız gösterge var buna delalet eden.
Az önce Gezi’nin devrim dersleri dediğimiz mücadelenin sürekliliği, direnmenin mümkünlüğü, umudun direnişle inşa edilmesi ve halkın tarihin asıl yaratıcısı olması, 2025 baharının da başat özelliklerinden elbette. Hem eylemlerin hem de direnişçilere karşı devlet şiddetinin farklı yoğunluk ve yaygınlıklarla süreklilik kazanması da hakeza. Öğrenciler ve barikatın en önündekiler yoğun gaza ve tazyikli suya maruz kaldı, plastik mermilerle yaralanan yüzlerce insan, dağılanlara keyfi saldırılar sonucu işkenceyle gözaltına alınanlar var. 25 Mart’ta onlarca kişi, tam serbest bırakılacakken, son anda değişen bir kararla tutuklandı, Özgür Özel “1400’den fazla gözaltı, 200’ün üzerinde tutuklama” olduğunu açıkladı fakat bu yalnızca eylemlerin coşkusunu yükseltti. Gezi’de halk kendi gücünün farkına varmıştı fakat takip eden yıllarda iktidarın sürekli gözaltı, cezaevi politikası ve en tepeden başlayarak sokağa çıkmayı suç ve “terör”le özdeşleştiren ideolojik saldırıları sonucu sokak kaybedilmiş gibi görünüyordu. On yılda zor bastırdıkları on saat........
© sendika.org
