menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sokağın bir iktidar stratejisi olmalı: Ya Saray’a yürüyeceğiz ya Saray’a yenileceğiz!

14 0
07.09.2025

Türkiye’nin direniş fraksiyonu, bir Saray yürüyüşüne hazırlanmalı. Sınıf mücadelelerinin diyalektiği, proleterleşmiş Türkiye toplumunun faşizme karşı farklı toplumsal kanallardan gelişen direniş eğilimlerini, siyasal iktidar hedefiyle militan bir hatta buluşmaya zorluyor. Yalnızca 19 Mart günü kampüslerden çıkıp polis barikatlarını aşarak Saraçhane yolunu açan ve geleceksizleştirmeye karşı artık proleter bir gerçekliğin içinden konuşan gençlik hareketi ile değil… İktidar ve sermaye çevrelerini paniğe sevk eden 2 Nisan tüketim boykotunda adeta büyük ve görünmez bir örgüt gibi seferber olabileceğini gösteren muazzam genişlikte kitleler… Emek ve hak mücadelelerinde asıl muhatabın siyasal iktidar olduğuna işaret ederek talepleriyle bakanlıkların kapısına dayanan militan sendikal örgütlenmeler… İktidarın işçi konfederasyonlarını pasifize etmedeki büyük başarısına rağmen 3 Temmuz günü 81 ilde AKP il binalarına yürüyen kamu işçileri… Siyasal iktidara karşı sokakta militan tepkileriyle kendilerini işçi sınıfının onurlu bir üyesi olarak yeniden inşa eden emekliler… Sermaye yağması karşısında yaşam alanlarına sahip çıkarken, siyasal iktidarın saldırılarına karşın sokağı politik varoluş kanalı olarak kullanmaktan geri durmayan kent ve kır yoksulları… Toplumsal tepkileri yönetebilmenin yolunu dinci gericiliği, şovenizmi, kadın düşmanlığını, LGBTİ düşmanlığını tırmandırmakta bulan iktidara karşı gelişen özgürlük mücadeleleri ile sınırlı da değil. Müzakere süreci ile atalete itilse de iktidara güvenmediğini gizlemeyerek tetikte bekleyen Kürt halkı ve tabanı ile kurumsal yapısı arasındaki çelişkiler nedeniyle sokak konusunda daima ikircikli olan CHP’nin 19 Mart’tan bu yana sığındığı meydanları dolduranlar dahil halkın bütün direniş eğilimleri, Saray’la zorunlu olarak sokakta girişilecek kaçınılmaz bir kapışmaya doğru ilerliyor.

Bu bir temenni ya da kehanet değil, 2008 küresel finans krizi sonrası emperyalist-kapitalist sistemin “hukuk ve demokrasi” iddiasını dünya ölçeğinde kenara itmesiyle, herkesin gücünün yettiğini yapabildiği fiili mücadelelere dayalı sınıf savaşlarının günümüz Türkiye’sindeki öngörülebilir sonucu. Proleterleşmiş insanlığın kendi politik varlığını ancak isyan ve direniş hareketleri ile ortaya koyabildiği uzun vadeli evrensel durum içinde, Tayyip Erdoğan’ın seçim yolu ile iktidar değişimine dair olasılık ve umutları ortadan kaldırmaya giriştiği 2025 Türkiye’si halkın önünde sokaktan başka yol bırakmıyor. Erdoğan’ın gelecek başkanlık seçimlerindeki en güçlü rakibi Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı 19 Mart günü, halk bu kavga davetini kabul ederek sokaklara çıktı. Gezi benzetmeleri yanıltmasın. Burada planlı, hedefli, uzun erimli bir siyasal saldırı ve bunun karşısında, seçimleri güvence altına almak için dahi çözümün sokakta olduğu bilinciyle hareket eden bir halk direnişi var. Görünürde CHP’nin hedef alınıyor olması da yanıltmasın. Bütün halkın en temel yurttaşlık hakları, ekmeği, onuru, özgürlüğü gasp ediliyor ve aşılması gereken temel engelin halk direnişi olduğunu bilen faşist devlet aklı, şu anda hareketli ya da atıl olduğuna bakmaksızın, halkın bütün isyan ve direniş kapasitesini ezmeyi planlıyor. Yani temeldeki Saray’ın temsil ettiği yağma ve baskı düzeni ile bütün bir halk arasındaki çelişkidir. Muhalefet açısından asıl olan Saray’a karşı halkın direnişidir. 19 Mart itibariyle yaşadığımız da bir taraf diğerini alt edene kadar devam etmesi kaçınılmaz olan bir kavgadır. Sözün kısası, ya Saray’a yürüyeceğiz ya Saray’a yenileceğiz!

Şu an muhalefetin örgütlü güçlerinin verili durumunu esas alırsak böylesi bir karşılaşma için ideal durumda olduğumuzdan söz edemeyiz. Bu anlamda karamsar bir tablo çizilebilir. Direniş eğilimleri parçalı, programsız, büyük ölçüde örgütsüz. Seçim yoluyla iktidar değişikliğine ilişkin umutlar Saray tarafından yok edilmekte olsa da seçimler dışında elle tutulur ve kitleler nezdinde inandırıcı bir iktidar stratejisi henüz ortaya konmuş değil. Sokak hareketinde doğal inisiyatif konumundaki CHP, iktidarın muhalefete hareket alanı tanımaması nedeniyle sokağa başvurmak zorunda kaldı ancak sokağı stratejik değil taktiksel olarak ele alıyor. Halk direnişini, kendi parti örgütünü ve adaylarının seçimlere katılım hakkını güvence altına alacak bir baskı unsuru olarak kullanmaya çalışıyor. Ancak Erdoğan, parlamentoyu ve muhalefet partilerini kapatmadan, seçimlerin biçimsel olarak gerçekleştiği ve iktidarı değiştiremediği bir işleyişi güvence altına alacak araçlara sahip. İstediği yere kayyum atayabilmekte, istediği kişiyi hapse atabilmekte ve 2 Eylül itibariyle muhalefet partilerinin yönetimini de kendisi belirlemektedir. Bu anlamda da........

© sendika.org