menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çift Yarığın Gölgesinde: Aşk ve Bilinç Üzerine Bir Sohbet

11 28
15.09.2025

Knidos'ta başlayan serüvenimizin bir önceki durağında, insanlığın kadim sorularından birini dile getirmiştik:

"Gerçeklik nedir?"

Bu sorunun kapılarını aralamaya çalışırken, aslında zihnimizin sınırları ile evrenin derinlikleri arasında ince bir köprü kurmaya başlamıştık.

Şimdi bu yolculukta biraz daha ileriye gidiyoruz. Zihnimizin kurduğu gerçeklik algısından, dış dünyanın parçacıklarına; oradan da kuantum fiziğinin büyüleyici ama bir o kadar da gizemli sahnesine doğru adım atıyoruz.

Ve işte tam burada, modern bilimin en çarpıcı deneylerinden biri olançift yarık deneyi, karşımıza çıkıyor. Bu deney yalnızca elektronların ya da fotonların davranışını değil, insanlığın belki de en temel sorusunu yeniden sorduruyor bize:

Gerçeklik, biz bakmadığımızda da aynı mıdır; yoksa bizim bakışımızla mı şekillenir?

Doğrusu bu satırları kaleme almakta uzun süre tereddüt ettim. Çünkü konu, alışıldık sınırların ötesinde; hem derin, hem karmaşık, hem de zihnimizin alışageldiği kalıpları sarsan bir alan. Ama belki de tam da bu yüzden önemli. Gelişmiş toplumların gençleri bu tartışmalarla büyüyor, bilimin sınırlarını bu sorularla zorluyor. Ve ben de inanıyorum ki bizim gençlerimizin de aynı sorgulamaların içinde olması gerekiyor. Çünkü bilim, yalnızca ders kitaplarında öğrenilen kuru bilgiler değil; hayatın en heyecan verici tartışmalarında, insan zihninin en derin sorularına dokunduğu anlarda kendini gösteriyor.

Bu nedenle, sizleri, iki genç fizikçi aşığın sohbetine davet ediyorum. Onların gözlerinden evrenin sırlarına bakacak, bilincin ve aşkın kuantumun büyülü yollarında nasıl iç içe geçtiğine tanıklık edeceksiniz.

Onların her buluşması, aslında yalnızca iki sevgilinin sohbeti değildi. Her akşam, evrenin en küçük parçacıklarıyla başlayan ve gökyüzünün sonsuzluğuna dek uzanan bir yolculuğun yeni perdesi açılıyordu. Masada yükselen çay buharı bile, onlara dalga ve parçacıkların gizemli dansını fısıldar gibiydi. Böylece iki genç, her konuşmalarında yalnız birbirlerine değil, aynı zamanda evrenin bilinmeyen yüzlerine de yaklaşmış oluyorlardı.

Ekin:
"Bugün derste hocanın yüzünde beliren o heyecanı fark ettin miDeniz? Fotonlardan ve elektronların gizemli dünyasından söz ederken, sanki evrenin kapılarından biri hafifçe aralanmış gibiydi. O an içimde tarifsiz bir kıpırtı oldu. Kuantum fiziği bana yalnızca bir bilim değil, ruhun en derin katmanlarına dokunan bir şiir gibi göründü. Her formül adeta bir mısra, her deney evrenin kalbinden yükselen bir melodi gibiydi.

Bir düşün? Bizim için parçacık ve dalga iki ayrı dünyadır. Parçacık dediğimiz şey kütlesi olan, elimizle tutabileceğimiz kadar somut bir varlıktır. Dalga ise bambaşka bir doğaya aittir: kütlesiz, soyut, yalnızca matematiğin diliyle tarif edilebilen bir salınım. Klasik akıl için bu ikisinin aynı anda tek bir varlıkta bulunabileceğini hayal etmek neredeyse imkânsızdır.

Ama işte kuantum fiziği bütün bu ezberleri bozuyor. Çünkü atom altı dünyada aynı cisim, hem dalga hem de parçacık özelliklerini bir arada taşıyor. Gerçeklik burada kesinlikten sıyrılıyor ve bize belirsizliğin de evrenin temel bir dili olduğunu fısıldıyor."

Biliyor musunDeniz, bugün kütüphanede eski bir dergiye rastladım. 1996 basımı Bilim ve Ütopya? İçinde Tekin Dereli hocamızın bir yazısı vardı. Öyle bir anlatmış ki kuantumun özünü, zihnimde adeta bir pencere açıldı.

Diyor ki:Klasik fizikte dalga ile parçacık arasındaki ayrım kesin ve nettir. Bir şey ya parçacıktır ya da dalgadır. Taş, parçacık gibi davranır; su dalgaları ise dalga gibi. Ancak kuantum fiziği bu ayrımı kökünden sarsmıştır. Artık bu sorunun kendisi anlamını yitirir. Çünkü atom altı dünyada tek bir cisim hem dalga hem de parçacık özellikleri gösterebilir. Üstelik bu özellikler, hangi gözlemin yapıldığına bağlı olarak ortaya çıkar.

Tekin Dereli hocamız bunu şu sözlerle ifade ediyor:Cisim aynı cisim fakat, siz bir cisim alıp gözlem yaparken eğer cismin dalga niteliklerinden yararlanılarak bir deney düzenlemişseniz, o zaman cismin dalga niteliklerini gözlüyorsunuz. Ama eğer başka bir deney yapar, bu deneyde de parçacık niteliklerinden yararlanacak şekilde hareket ederseniz, o zaman da aynı cismi parçacık olarak gözlüyorsunuz."

Bu çok tuhaf bir durum değil mi?

Bugün derste hocayı dinlerken, zihnimde evrene açılan yeni kapılar birbiri ardına aralanıyordu. Ve her kapının ardında bana aynı gerçek fısıldanıyordu: Cisim özünde hep aynıdır; ancak hangi özelliğinin ortaya çıkacağı, bizim nasıl gözlem yaptığımıza bağlıdır. Doğa, gözlem biçimimize göre farklı yüzlerini açığa çıkarır. Belki de bu yüzden kuantum dünyasında asıl belirleyici unsur, yalnızca doğanın kendisi değil, onu anlamaya çalışan bilincimizdir.

Böylece bilinç, yalnızca gözlemci olmaktan çıkıp deneyin bir parçası hâline gelir. Belki de gerçekliği belirleyen en büyük düzenek, insan bilincinin kendisidir. Bu düşünce, evreni anlamaya çalışan bizler için şaşırtıcı ama aynı zamanda büyüleyicidir.

Kuantum dünyası bize şunu hatırlatıyor: Gözlem, pasif bir izleyiş değil; bizzat sonucu belirleyen bir etkileşimdir. Hangi soruyu sorduğumuz, hangi niyetle baktığımız, karşımıza çıkan gerçeği şekillendirir.

İşte kuantumun büyüsü burada: Evrenin en küçük ölçekte nasıl işlediğini anlamaya çalıştığında kesin cevaplar bulamıyorsun. Hep ihtimaller, hep olasılıklar? Bunu düşündükçe içim ürperiyor; sanki doğa, biz bakarken kendini yeniden yazıyor. Sen de aynı şeyi hissetmiyor musun?"

Belki fazla konuştum ama şunu da söylemeden edemeyeceğim: Sana bakarken hep böyle hissediyorum. Sen aslında hep aynısın, fakat ben sana nasıl baktıysam öyle görünüyorsun bana. Bazen dalga gibi ruhumun her köşesine yayılıyor, bazen de tek bir parçacık gibi kalbimin tam ortasında beliriyorsun. Belki de aşk, benim kendi çift yarık deneyimdir? Gözlerim seninle her buluştuğunda belirsizlik çözülüyor, gerçeklik tek bir an'a çöküyor ve ben yeniden sen oluyorum.

Deniz : Ne güzel anlattın? Aslında hocamızın tahtada çizdiği o karmaşık formüller de bundan farklı değil. Onlar yalnızca kalbimizdeki dalgalanmaların başka bir dili.

Bazen bana öyle geliyor ki gerçeklik, sandığımız gibi dışarıda duran sabit bir varlık........

© Samsun Son Haber