Kibrini Gömmeliydin Kabil
Dünyanın köşeleri olsaydı belki de çekilirdim birine ama yuvarlak diyorlar kendisi için. O yüzden başka köşeler aradık kendimize. Bu köşe düştü bana da, biliyorsunuz.
Ne zaman yazacağım konu üzerinde düşünsem bir bir karşıma düşer konuyla ilgili birçok şey. Bazen okuduğum bir kitaptan, bazen izlediğim bir videodan çoğu zaman da gerçek hayattan. Kibir üzerine yazmak istemiştim bu hafta. Sezgin Kaymaz’ın ‘Nefha’ kitabını okumaya başlamıştım. Mikail düşünüyordu; ‘Ben ki koskoca bir meleğim, koskoca Cennet’in ve Adem sürgün edildikten beri hâlk edilen kâinatın yedi iklimi benden sorulur, bir yarım akıllı İblis kadar ders anlatamıyorum. Ayıp bana!’. Sonra gücüne giden şeylerin gücüne gitmesinin gücüne gittiğini düşünüyordu. Devamında Elest Bezmi’nde bir zamanlar Azazil’in yakıcı kibriyle Adem’e secde etmeyip cennetten sürülüp Şeytan olmasından bahsediyor. Kibir bu dönüşmeyle mi başladı acaba ilkin? Vardı da hep onunla mı ortaya çıktı? Ya da daha somuta indirgersek Kabil’de mi tezahür etti?
Kabil ile Habil…İlk toprak çocukları. Birinin samimiyeti ve yumuşak bir kalbi var, bir diğerinin göğsünde ağır bir taş; kibir. Tanrı Adem’in bu iki oğlundan........
© Samsun Gazete Arena
