menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tarık Çelenk’in Bediüzzaman Said Nûrsî Ve Risale-i Nûr Hakkındaki İddialarına Akademik Ve Kaynaklara Dayalı Bir Cevap-1

12 1
11.06.2025

CEVABI YAZMADAN EVVEL:

Tarık Çelenk nâmındaki bir zât, Risale-i Nûr Külliyâtı gibi bir ummandan “Sözler” ve “Şualar”ı okuduğunu iddia ederek (ki metnindeki bâriz hatalar bu iddianın dahi ne denli zayıf olduğunu göstermektedir) bu muazzam tefekkür mirası hakkında söz sahibi olabileceğini zannetmiş; daha da ileri giderek eleştiri, itham ve tahrifâtla dolu ifadeler kullanma cüretini göstermiştir. Bu yazısıyla yalnızca Muazzez Üstadımız Bediüzzaman Said Nûrsî Hazretlerinin -hâşâ- şahsına değil; bir asra yakındır “bu millete” ve “ümmete” canıyla, malıyla, tüm varlığıyla hizmet etmiş, kendini bu yola adamış Nur Talebelerinin ve bizâtihi Risale-i Nûr’un şahs-ı manevîsinin mukaddes hukukuna apaçık bir tecavüzde bulunmuştur. Böylesine ağır bir manevî vebâlin altına -muhtemelen böyle bir tasası dahi olmaksızın- pervasızca girmiştir. Zira yazısının her harfi, hakikati arayan bir zihnin değil; fitne çıkarmayı, basitleştirip aşağılayarak Risale-i Nûr’a karşı bir soğukluk oluşturmayı vazife edinmiş görevli bir zihniyetin ürünü olduğunu haykırmaktadır.

Belki de bu hamlesiyle Risale-i Nûr cemaati tarafından ciddiye alınıp bir muhatap kabul edileceğini ummuştur. Ancak bilinmelidir ki, bu kutsî hizmet kervanı, böylesi yüzeysel ve art niyetli sataşmaları muhatap dahi kabul etmeyecektir. Bu cevap, benim gibi cemaatin en gerisindeki bir “okuyucu”nun, bu dairenin en aciz bir ferdinin, başka saf zihinlerin bulanmaması adına şahsî bir gayretidir. Ve mademki benim gibi bu davanın en gerisindeki bir nefer dahi kendisinin bin bir yanlışla malûl yazısındaki hezeyanlara rahatlıkla cevap verebilmektedir, bu durum dâhi onun iddialarının ne denli çürük ve temelsiz olduğunun en büyük ispatıdır. Tarık Çelenk ve onun gibi düşünenler şunu iyi bilmelidir ki, Risale-i Nûr’un benim gibi en sıradan bir okuyucusu dahi (talebesi olma şerefini bir kenara bırakalım), bu gibi mesnetsiz ithamlara karşı hazırlıklıdır. Kendisi, Risale-i Nûr mensuplarını felsefî zırvalarla aklı karışacak, okumamış, câhil bir güruh mu zannetmektedir? Bugün bu hizmet halkasının içinde, sahasında en yetkin profesörlerden, en mütevâzı esnafına kadar her bir ferdin, onun sahip olduğunu zannettiği bilgi kırıntılarından yüz binlerce misli daha derin bir irfana sahip olduğu bedîhidir. Esasen, Risale-i Nûr’un ilk muhataplarının entelektüel seviyesini ve kahramanlıklarını bir lahza tefekkür etse, onların o çetin zamanda yazdıkları mektuplardan müteşekkil Barla, Kastamonu ve Emirdağ Lahikalarını okusa, o fedakâr insanların yanında, bırakın bir yer edinmeyi, kapı önündeki ayakkabılar arasında bile kendine bir yer bulamayacağını anlardı.

Daha ağır ve keskin ifadelerle bir mukâbelede bulunmak “içten gelen bir arzu” olsa da Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin, “Risale-i Nûr’un mesleği, nezihâne ve nazikâne ve kavl-i leyyindir”[1] düsturuna olan sadâkatimiz, elimizi ve dilimizi bağlamaktadır. Bu sebeple, hissiyâtımızı bir kenara bırakıp, şahsiyâtla uğraşmadan, sadece ve sadece Tarık Çelenk’in yazısındaki somut hataları, delilleriyle ve akademik bir üslupla ortaya koymaya çalışacağız. Bu metin, bir polemik değil, hakikatin hatırını âli tutma ve iftiraya karşı ilimle, delille siper olma vazifesidir.

A. Tarık Çelenk’in Makalesine ve Merkezî Tezlerine Genel Bir Bakış

Tarık Çelenk’in Bediüzzaman Said Nûrsî ve Risale-i Nûr Hakkındaki İddialarına Cevap

Cüretin Eleştirisi ve Hakikatin Müdafaası

Tarık Çelenk’in kaleme aldığı yazıda, Bediüzzaman Said Nûrsî, “üzerinde henüz bir mutabakat sağlanamamış bir Osmanlı aydını” olarak tasvîr edilmekte; Nurcu gruplar arasındaki farklılıklara ve bazı grupların devlet tarafından suç ve terör örgütü kurmakla itham edilmesine dikkat çekilmektedir. Çelenk, Risale-i Nûr’un yorumlanış biçimlerine (apokaliptik[2]-mesihçi yaklaşımlar, cifir ve numeroloji kullanımı, sadeleştirme karşıtlığı) eleştirel bir gözle yaklaşmakta, Bediüzzaman Hazretleri’nin entelektüel yetkinlikleri ve siyasî duruşları hakkında değerlendirmelerde bulunmaktadır. Yazar, Risale-i Nûr’un manevî tesirine ve Bediüzzaman Hazretleri’nin Meşrûtiyet dönemindeki istibdât karşıtı tutumuna değinmekle birlikte, genel olarak eleştirel bir çerçeve çizmektedir.

B. Bu Cevabın Amacı ve Metodolojisi

Bu raporun temel amacı, Tarık Çelenk’in makalesinde yer alan ve Bediüzzaman Said Nûrsî Hazretleri’nin hayatı, fikirleri ve Risale-i Nûr’a dair ileri sürdüğü hatalı bilgileri, yanlış yorumlamaları ve temelsiz analizleri, akademik bir titizlikle, birincil kaynaklara (Risale-i Nûr Külliyâtı, Bediüzzaman Hazretleri’nin biyografik anlatımları) ve güvenilir ikincil akademik çalışmalara dayanarak tashih etmek ve çürütmektir. Metodolojimiz, iddiaları tek tek ele alıp, kanıtlarıyla birlikte karşı argümanlar sunmak ve Bediüzzaman Hazretleri’nin düşünce dünyasının daha doğru anlaşılmasına katkıda bulunmaktır.

C. Bediüzzaman Said Nûrsî ve Risale-i Nûr’un Kalıcı Önemi

Tarık Çelenk’in Bediüzzaman Hazretleri’ni sığ bir bakış açısıyla “tartışmalı bir Osmanlı aydını” olarak çerçeveleme cüretine karşın, onun İslâm düşünce geleneğindeki müstesna yeri ve bilhassa asrımızın manevî buhranları ve fikrî hastalıkları karşısında iman hakikatlerinin yeniden ihyâsı noktasındaki eşsiz rolü, güneş gibi aşikârdır ve asla inkâr edilemez. O, zamanımızın karmaşık ve derin hastalıklarını büyük bir basiretle teşhis eden ve Kur’ân-ı Kerîm eczanesinden çıkardığı şifâ reçetelerini sunan manevî bir tabip, bir hekim-i lokman mesâbesindedir. Bu bağlamda, Risale-i Nûr Külliyâtı, modern dünyanın akılları bulandıran şüphe ve kalpleri karartan tereddütler seline karşı hem akla hem de kalbe aynı anda hitap eden parlak delillerle, sarsılmaz bir iman-ı tahkikiyi ders veren, eşi benzeri az bulunur bir hidâyet meşalesi ve milyonlarca insan için şaşmaz bir rehber olmuştur ve kıyamete kadar da olmaya devam edecektir. Çelenk’in açılışta Bediüzzaman Hazretleri’ni “bu ülkenin üzerinde henüz bir mutabakat sağlayamadığı” bir figür olarak sunması ve Nurcu gruplar arasındaki ayrılıklara, hatta bazı mensuplarının “suç ve terör örgütü” kurmakla yargılanmasına odaklanması, baştan itibaren bir şüphe ve kasıtlı bir karalama gölgesi oluşturmayı amaçlamaktadır. Buna karşılık, Bediüzzaman Hazretleri’nin sadece takipçileri ve milyonlarca okuyucusu tarafından değil, insaf sahibi birçok akademisyen tarafından da kabul gören muazzam ilmî ve derin manevî katkılarını kuvvetle vurgulamak, onun öncelikle bir tartışma figürü olarak değil, bu asrın manevî hastalıklarına şifâ sunan bir rehber-i ekmeli ve Kur’ân-ı Kerîm’in sönmez bir nûru olarak hak ettiği müstesna konumunu belirginleştirmek elzemdir. Bu yaklaşım, Çelenk’in onu öncelikle sığ tartışmalar üzerinden tanımlama ve değersizleştirme girişimini temelden boşa çıkaracak ve sonraki detaylı düzeltmeler için sarsılmaz bir zemin........

© Risale Haber