Sekeratta imanını kurtaran kırkta bir mi yoksa yüzde doksan dokuz mu?-1
Naim Yılmaz
Öz
Anahtar kelimeler; Varlık, yokluk, sekarat, hüsn-ü hatime, su-i hatime, saadet-i ebediye veya helâkat-i ebediye
GİRİŞ:
Shakespeare atfedilen hayatı varlığı ve yokluğu çok bir veciz şekilde özetleyen meşhur bir söz var; ‘’Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu’’ demiş ünlü düşünür.
Shakespeare bu kısa cümlesinde yokluk ile varlık arasındaki derin uçurumu ifade ederken, aslında hiçlik, yokluk, yok olmak ve yokluğa gitme imkân ve ihtimalinin, düşünce safhasında bile, insanın ruhuna, kalbine ve vicdanına ne kadar ıstırap verdiğini, nazara vermeye çalışmış.
Çünkü mevcudat ve mahlukatın, ismi bile anılmaya değer hiçbir şey değilken, hiçlikten, zulümattan, adem-i mutlaktan, adem-i sırftan, ve yokluk karanlıklarından, ziyadar varlık alemlerine çıkarılması tek başına büyük bir lütuf ve devlettir.
Hususan yokluktan ve hiçlikten varlık âlemine çıkarılan insanın, hayatlı, akıllı ve şuurlu olması cihetiyle, hem kendini, hem de onu var edenin kim olduğunu bilmesi veya marifetullah yolculuğunda olması, tek başına büyük bir nimet ve mazhariyettir.
Bununla beraber, yokluk karanlıklarından, ziyadar varlık âlemlerine çıkarılan bu insanların, hangi düşünce ve inançta olurlarsa olsunlar, ister şuuri, ister gayr-i şuuri olsun, en büyük fıtrî arzu ve istekleri; hep var olmak ve bitmeyen bir sonsuzlukta daima varlıkta kalmak olmuştur.
Çünkü aklı başında olan bir insanın, değil yok olmayı arzu etmesi, yokluğa ve hiçliğe atılmayı düşünmesi bile akıl, ruh ve vicdanın en büyük bir ıstırabı ve endişesi olduğunu, Necip Fazıl şöyle ifade eder:
“Allah’ım, ben yok olamam! Her şey olurum yok olamam. Parça parça doğranabilirim. Nokta nokta lekelere dönebilirim. Bir ot gibi kurutulabilir, ince ince kıyılır, yakılarak havaya savrulabilirim. Mademki bu kadar korkuyorum, yok olamam... Razıyım bir toz parçası olayım. İnsanlar üzerime basarak geçsin. Canım acısın, duyayım. Canımın acıdığını duyayım. Razıyım bir kertenkele olayım. Kızgın yaz günlerinde bir bahçe duvarına tırmanayım. Tırnaklarımı tuğlalara geçireyim. Yeşil ve ıslak sırtımı güneşe vereyim. Tuğlaların incecik zerrelerini sayayım. Kovuklardaki böceklerin, bir boru içinden bakar gibi bana baktıklarını göreyim ve düşüneyim. Razıyım bir nokta olayım. Fakat o noktaya bütün kâinat, bütün mevcudiyet dolsun. Ben yok olamam. Ağlarım, çatlarım, çıldırırım, ölürüm, fakat yok olamam”[1]
Necip Fazıl; ebediyet ve beka arzusunu çok veciz bir şekilde ifade ettiği bu cümlelerinde, yok olma kaygısının ne kadar korkunç bir şey olduğunu, insan hayatı için var olma ve varlığının sonsuza kadar devam ettirme isteğinin ne kadar vazgeçilmez bir şey olduğunu, insan fıtratının ebediyet ve bekaya ne kadar meftun, müptela ve muhtaç olduğunu, gayet duygusal bir dille nazara vermiş.
Bediüzzaman da Shakespeare ve Necip Fazıl gibi eserlerinde varlık ve yokluk arasında yapmış olduğu mukayeselerde konuya hem nazarî/ aklî, hem de insanî duygu ve hissiyatlar açısından bakarak analitik bir yaklaşımla çok önemli tahliller ve tespitler yapmıştır. Mesela:
Onuncu Sözde: ‘’Aklın bir hizmetkârı ve tasvircisi olan kuvve-i hayaliyeye denilse ki: "Sana bir milyon sene ömür ile saltanat-ı dünya verilecek, fakat âhirde mutlaka hiç olacaksın." Tevehhüm aldatmamak, nefis karışmamak........© Risale Haber
