menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İttihad-ı İslam Nasıl Gerçekleşecek?

13 1
22.07.2025

Prof. Dr. Adem Ölmez

İslam dünyasında hegemonya kurmak isteyen sömürgeci devletler, 19. yüzyılda Müslümanlar üzerinde hakimiyet kurmanın en önemli yolu olarak, hilafet kurumunu zayıflatmayı görmüşlerdir. Hilafet üzerine açılan tartışmaların temel nedeni, Müslümanlar arasında birlik ve beraberliği yok etmekti. 19. yüzyılın ikinci yarısında İngilizlerin eliyle yayılan “Halife Kureyş’ten olmalı” argümanının amacı, Müslümanları parçalamaktı. Bu amaca hedefleyen çalışmalar, Birinci Dünya Savaşı’nda Hicaz Demiryollarının tahrip edilmesiyle zirveye çıkmış, 1924’te hilafetin kaldırılmasıyla sonuçlanmıştı. Neticede İslam alemi tesbih ipinin kesilmesi gibi dağılmış, İttihad-ı İslam idealinden büyük ölçüde uzaklaşılmıştı.

Bugün İslam dünyası kendi içinde birlik kuramamanın ve dağınıklığın verdiği sonuçları yaşıyor. Gazze’de, Batı Şeria’da, Doğu Türkistan’da, Myanmar’da Müslümanlara zulmedilirken İslam dünyasının geri kalanı eli kolu bağlanmış beklemektedir. Müslümanların hak ve hukukunu etkili bir şekilde savunan bir kurum olmadığından, zayıf Müslümanlar zulüm ve soykırıma tabi tutulmaktadır.

Bu durum İttihad-ı İslam’ın nasıl gerçekleşeceğine dair soruları yeniden gündeme getirmiştir. Müslümanlar, hiç olmadığı kadar “birlik ve beraberlik” ihtiyacı yaşamışlardır. Müslümanlar, duyguda, ekonomide ve siyasette ne zaman ve nasıl birlikte hareket edecekler? Bu konuda takip edilmesi gereken yol nedir? Bütün bu sorular Bediüzzaman’ın fikir dünyasında analiz edilmiştir. Bediüzzaman, İttihad-ı İslam’ın gerçekleşmesinin en önemli yolu olarak bir “şura” teşkilinden bahsetmiştir. Bu görüşünü ilk kez II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihadçılara açmış fakat karşılık görememiş, daha sonra da bu konuyu farklı şartlarda analiz etmiştir.

Şimdi Bediüzzaman’ın İttihad-ı İslam için “şura” önerisinin değişik zamanlardaki tespitlerini inceleyeceğiz.

1. “Bidayet-i Hürriyette şu Fikri Jön Türklere teklif ettim”

Bediüzzaman, “Bidayet-i Hürriyette[1] şu fikri Jön Türklere teklif ettim, kabul etmediler” diyerek “şura” teklifini ilk kez Jön Türklere yaptığını söylemektedir.[2] II. Meşrutiyet’in ilanını müteakip Enver Paşa ve İttihadçılara İslam dünyasını temsil eden sözüne itibar edilir bir meclis oluşturulması gerektiğini anlattığını fakat istediği gibi bir şura oluşturulamadığını anlıyoruz.

2. Hutbe-i Şamiye: “Asya’nın geri kalmasının bir sebebi, o şura-yı hakikiyi yapmamasıdır”

Bediüzzaman Jön Türklere yaptığı şura oluşturma teklifine, İslam dünyasına hitap ettiği Şam Hutbesi’nde de değindi. 1911 Şam hutbesinde özgüvenini yitiren Müslüman topluma hitap ederek, İslam dünyasının içine düştüğü sıkıntıları “Ye’isin, ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi”, “Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi”, “Adavete muhabbet”, “Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek”, “Çeşit çeşit sari hastalıklar gibi intişar eden istibdat” ve “Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek” başlıkları altında altı hastalık olarak özetledi. Bu hastalıklara çare olarak da, “El-emel”, “Ye’is”, “Sıdk”, “Muhabbet”, “Hürriyet-i şer’iye” ve “Meşveret-i şer’iyye” gibi altı kelime tedavi reçetesi önerdi. Bu tedavi yöntemlerinden birisi olan “Şura” fikri her türlü terakkinin temeli olarak görülüyordu. Dünya tarihindeki gelişmeleri şura prensibinin hayata geçirilmesine bağladığı gibi, İslam dünyasının gelişmesini de bu ilkeye bağlılıkla izah etti. “Nasıl ki, nev-i beşerdeki telahuk-ı efkar ünvanı altında asırlar ve zamanların tarih vasıtasıyla birbiriyle meşvereti, bütün beşeriyetin terakkiyatı ve fünunun esası olduğu gibi, en büyük kıt’a olan Asya’nın en geri kalmasının bir sebebi, o şura-yı hakikiyi yapmamasıdır”[3] dedi. İslam dünyasında şura tesisi edilmesi ile, Cemahire-i Müttefika-yı Amerika gibi Cemahire-i Müttefika-yı İslamiyye kurulacağını ifade etti.[4]

3. Dar’ül-hikmetü’l-İslamiyye’nin Kurulması

Bediüzzaman’ın “şura” konusundaki ısrarı, 1918’de Dar’ül-hikmetü’l-İslamiyye’nin kurulması ile somut bir görünüm kazandı. Esaret dönüşü, böyle bir kurumun oluşturulmasından büyük mutluluk duydu. Enver Paşa’nın ısrarları ile bu “şura”ya üye oldu.

Ne var ki bu kurum Bediüzzaman’ın istediği gibi olamadı. Kendilerine havale edilen konuları müzakere etmenin ötesine........

© Risale Haber