menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hayasız Akınlara Cevaplar–4

8 0
04.05.2025

Bediüzzaman Said Nursi Münazarat isimli eserinde “Neden tekebbür küçüklük alâmetidir?” sorusunu şöyle cevaplar: “Zira” der, “Her bir insan için, içinde görünecek ve onunla insânları temâşâ edecek bir mertebe-i haysiyet ve şöhret vardır. İşte, o mertebe eğer kapasitesinin boyundan daha yüksek ise; o, o seviyede görünmek için kibirlenerek o yüksek kamete doğru uzanıp tetavul ve tekebbür edecektir. Şayet kıymet ve istihkakı daha bülend ise, tevazu ile tekavvüs edip ona eğilecektir.” Yani Hazret diyor ki, ilmi kameti olmayan boyunu uzatmaya çalışarak yüksek tutmaya çabalar, ilmiyle edeplenmiş olan ise tevazuyla eğilir.

Emanetinde bulunan varlığıyla veya ilmiyle kibirlenip böbürlenmek İblis’in ve Karun’un özellikleriydi. Ne yazık ki bu sıfatlar kıyamete kadar insanlığa ibret olacak sadece o iki sembol şahsiyetle sınırlı kalmamış. İnsan işte öylesi kibirli bir tutum sayesinde hikmetin inceliklerini fark edemez, mananın derinliğini ve genişliğini ihata edemez hale düşer.

Hayasız Akınlara Cevaplar başlığı altındaki birkaç yazımızla bir süredir işte öyle bir nasipsizin Said Nursî ve Nurculara yönelik iddialarına cevap vermeye devam ediyoruz ki bu yazımızla şimdilik nihayet vereceğiz. Bu küstah iddiacı, bugüne kadar onlarca defa tökezletilen demokrasiye 28 Şubat post-modern darbesiyle “balans ayarı” verilmeye çalışılan o uğursuz dönemde Diyanet’e danışman olarak akıl hocalığı(!) yaptırılanlardan biriydi.

İddia: Musa Kazım Efendi 4. Defa Şeyh’ul İslâm olunca, Dar’ul Hikmet’ul İslâmiye diye bir kurul oluşturdular. Ali Akın, bu heyetin üyelerini ve görev ünvanlarını sıraladıktan sonra Said Nursî’nin Hadis Mütehassısı olarak heyette yer aldığını söylüyor. Neymiş, hadis mütehassısı, diyerek Ahmet Hüsrev Altınbaşak Grubuna ait Cevşen-i Kebir, 10-16. sahifelerde bulunan birkaç hadis okuyor ve işte hadis mütehassısı budur, böyle hadislerin aslı var mıdır, hadis ilminden haberdar olan biri böyle hadislere itibar eder mi, bunlara itibar edenin ilmine itibar edilir mi? diye alay ediyor…

Cevap: Bediüzzaman Said Nursî Dar’ul Hikmet’e hadis mütehassısı ünvanıyla dahil edilmiştir fakat onun uzmanlığı sadece hadislerle sınırlı değildir. Bediüzzaman’ın ezberindeki kitaplar “Bilge” Ali Akın’ın önünde görüntü verdiği kütüphaneler dolusu eserlerdir. Merak ediyorsa hangileri olduğunu internetten araştırsın. Nursî, eserlerinde delilli, makul, ikna edici ve harika izahlarıyla onlarca ilim dalında ihtisas sahibi olduğunu kabul ve tescil ettirmiştir. Gelelim alay ettiği ve itibar etmediği hadisler için söylediklerine…

Bütün peygamberlerin iki mühim görevi olmuştur. İlki ve en önemlisi Allah’ın kendilerine vahyettiği emir ve yasakları insanlara duyurmak, diğeri ise iman edenlere kitabı ve hikmeti öğretmek. Ayette de bu mana ifade ediliyor: كَمَٓا اَرْسَلْنَا ف۪يكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِنَا وَيُزَكّ۪يكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَۜ (Bakara/151) “Nitekim aranızdan size bir peygamber gönderdik: O size âyetlerimizi okuyor, sizi arındırıp temizliyor, size kitabı ve hikmeti öğretiyor; yine size bilemeyeceklerinizi öğretiyor.” Allah’ın muradını ve maksadını kâmil manada ancak vahye mazhar olan peygamberler anlarlar. İnsanlar ne kadar akıllı, zeki ve bilgili de olsalar, anlayamayacaklarını onlara peygamberler talim edip öğretirler, yani vahyedileni açıklarlar. İşte küçümsediğiniz ve itibar etmediğiniz, “en güzel tefsirin kendisine verildiği” (Furkan/33) Peygamber Efendimizden rivayet olunan hadisler, vahyin, biz ümmetine ve bütün insanlara açıklaması, izahı ve tefsiridir.

Sünnet ve hadis olmadan Allah’ın gayesi anlaşılabilir mi? Sahih bir din anlayışı olabilir mi? İşte dini akide, anlayış, yorumlayış vs. ortadadır; her kafadan bir ses çıkıyor. Allah dinini herkesin aklına esecek şekilde anlamasına müsaade etmemiş. Din, yüze yakın ayetin emriyle Allah’ın kitabını tebliğ edip inananlara da hayatın her sahasında rehberlik yapan peygamberin fiilleri ve sözleriyle öğrettiği gibi yaşanacaktır. Hadis rivayetleri arasında günümüze kadar gelenlerin sahih olmayanları var mıdır? Evet belki vardır, olabilir. Mevzu veya zayıf olanı, rivayet silsilesinde veya haberde (hadis metninde) sıhhat bakımından sorunlu olanları bir kenara koyar diğerlerini baş tacı ederiz.

İddia: Barla Lahikası, 41 sahifede, “Kim sabah evinden çıkarken bu duayı okursa Allah onu her türlü tehlikeden korur.” İşte okuduk. (Hadisleri kast ediyor.) İftira mıdır bu? Bu Nurcular kadar cahil ve cehaletinde mağrur bir sınıf yoktur.

Cevap: Cahil bilmeyendir. Bildiğini sanıp bilmeyen ise cahilden çok daha beterdir. Yazılı olduğu iddiasında bulunulan hadis Barla Lahikası’nda yoktur. “Bilge”, bir de istihza ederek okuduğu başka bazı hadisleri “işte hadis dedikleri budur” diye alaylı bir dille sünnet ve hadis muhalifi olduğunu gösteriyor.

Eğer öyle ise, biz de ona لِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْاَمْرِ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَۜ اِنَّكَ لَعَلٰى هُدًى مُسْتَق۪يمٍ (Hac/67) “Biz her ümmet için uyacakları dinî kurallar koymuşuzdur. Boşuna bu konuda seninle tartışmasınlar ve sen Rabbinin yoluna çağrıda bulunmaya devam et! Sen hakka götüren doğru bir yol üzerindesin.” Keza, لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يرًاۜ (Ahzap/21) “Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır.” مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَۚ وَمَنْ تَوَلّٰى فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظًاۜ Fiiliyle ve sözüyle “Resûlullah’a itaat eden Allah’a itaat etmiş olur...” olacağını ve aklını başına alıp يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُٓوا اَعْمَالَكُمْ (Muhammed/33) “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, resule itaat edin ve yaptıklarınızı boşa ­çıkarmayın.” emir ve ikazına uyarak Peygamber Efendimizin amel ve ibadetleri olan sünnetine riayet etmesini, mübarek söz ve tavsiyeleri olan hadislerine de kulak vermesi gerektiğini hatırlatalım.

İddia: Bana yazdırılıyor. Ayet-ül Kübra için, yazdığım vakit irade ve ihtiyarım ile olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeyi muvafık görmedim. Hiç müdahale etmedim, yukarıdan geldiği gibi, değiştirmeden ve düzeltmeden yazdım diyor. Bu küfrün ta kendisi değil mi? Bu vahiy iddiası, peygamberlik iddiası değil mi? “Allah’a yalan yere iftira edenden daha zalim var mı?” ayetini okuyup kendisine vahyedilmediği halde bana vahyedildi diyenden daha zalim var mı, demiyor mu Kur’an? Bu ilham olamaz. “Peygamberler dışında hiç kimse Cenab-ı Allah’la konuşamaz.” (Şuara, 51) Konuştum diyen kezzaptır, yalancıdır. Kitabın adı da Ayet-ül Kübra…

Cevap: Fessubhanallah! Bir konuyu hem anlamamak hem çarpıtmak için bu kadar gayret edilir mi? O halde şu ayetle cevap verelim: وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَارًا (İsra/82) “Biz Kur’an’dan öyle bir şey........

© Risale Haber