menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İlim ve Ahlak-2

13 0
05.08.2025

Soru: İnsanın ruh yapısının bozulup cinleştiğini, ifritleştiğini ve iblisleştiğini gösteren en bâriz özellik nedir? Yani enâniyet kendini en net nerede gösteriyor?

Cevap: Cin kelimesi ile morfolojik olarak aynı kök harflerden meydana gelen cünnet (kalkan) kelimesi bu sırrı açar. Şöyle ki: “Kur’anın hikmetle açtığı gibi İblis ve onun tâbileri avukat gibi kendilerini aklarlar. Aklamak için, gerekirse demagoji, mübalağa ve hatta yalanlara girerler. Ta ki kendini akladığını zannetsin. Onu da yapamazlarsa hırçınlaşıp suçlayacak birini ararlar.” Hz. Âdem’e (AS) secde meselesinde ilim imtihanını câhilliğinden kaybeden, Hz. Âdem’e (AS) secde etmekten kibirlenerek kaçan, o âyine-i kudsiyede yansıyan Uluhiyet nuruna secde etmeyen, Allah’ın nurunu o aynada inkâr eden İblis, Allah’a der ki: “Sen beni azgınlaştırdın. Bütün kabahat ve suç, Senin yüzünden![1] Bu edepsizlik onu küfre ve kovulmaya götürdü. Sonra hatasında ısrar onu “Allah’a karşı bir manevi savaşa” götürerek İblis dedi ki: “Kullarını saptıracağım. Onların çoğunu Sana secde eder bulamayacaksın.[2]

Bu kirli, pis ve habis ruh yapısı asla kusur ve noksanı kendine yakıştırmaz, kulun mahiyetinin kaynağı olan temel vasıfları reddeder. Farkında olmadan İlahlık iddia eder. Buradaki sır ve İblis’i aldatan paradoks, insan ve cinlerde gözüken mutlak âcizlikle ve cüz’î kudretin beraberce var olmasıdır. Bir kul bu iki zıt vasıftan hangisinin kendi malı olduğunu derin bir tedkik ve iç terbiye ile bilip sindiremezse Allah’a ait olan cüz’î, müsbet sıfatları kendinin değişmez, aslî hususiyetleri olarak görmeye başlar. Sonra o sıfatlarla diğer kullara karşı rekabete kalkışır. Bütün “sen-ben” davalarının temeli bu noktaya dayanmaktadır. Kur’an kul ilminin aslî ve zâtî olmadığını, göreceli ve kesbî olduğunu şu âyetle bildirir: “Ve fevka küllü zi ilmin alîm[3] (Her ilim sahibinden üstte bir alîm vardır.) Hakiki ilim, mutlak ve küllidir. Onun ilmi, kullarda görünen izafi ilimlerle kıyaslanamaz. Kendindeki cüz’î ilmi kendisinin zanneden, kendisine şirk bakışı ile bakan kişi “Ben, en âlimim” demeye mecburdur. Çünkü kendinde görünen ilmi kendi zâtına nispet ettiğinde ilminin zâtîliğini iddia eder. Zâtî olan bir şey ise, mutlak ve sınırsızdır. Burada gözden kaçan husus insanın zâtının zâtî olmamasıdır. İnsanın zâtiyeti, hakiki ve zâtî bir zatiyet olmadığından kendisine nispet edilen ilim de zâtî bir ilim gibi ıtlak ve nihayetsizlik içermez. Fakat kişi öyle zanneder. İblis’in de aldandığı nokta burasıdır. Kur’anın bildirdiği üzere secde hadisesi öncesinde hilafete liyakat için bir ilim imtihanı bulunuyor. İçinde İblis’in de bulunduğu melekler, ilim noktasında Hz. Âdem’le (AS) müsabaka edilirler. Galip gelen Hz. Âdem (AS) olur. Bu, İblis’in benlik dağına vurulan ağır bir darbedir. Çünkü “En âlim ve tek âlim o değildir. Kendisinden daha ötesi vardır. Onun karşısında câhil olarak görünmüştür.” Melekler hemen derler: “Ey Rabbimiz! Bizdeki ilim de Âdem’deki ilim de Senin birer hiben ve verdiğin istidadın neticesi olan bir mertebedir. Senin bize öğrettiğinden başka ilim bizde yoktur. Sen Alîm ve Hakîm’sin.[4] İblis, hatada ısrar eder. Mağlubiyeti sindiremez ve kaybeder…

Kur’an bu kirli ruh halini “İttehazu eymânehum cünneten[5] (O münafıklar kendilerini tenkid oklarından korumak ve kurtarmak için yeminlerini kalkan edinirler) diyerek açar. Bu kendini savunma, kişinin nefsinin tezkiyesinin kapısını kapatır. Kendini kınayamayan, kendini eleştiremeyen asla ve asla nefis mertebelerinde ilerleyemez, bir adım bile değişme sergileyemez. Kur’anda çok açıkça vurgulandığı üzere “Bir kavim kendini başkalaştırıp değiştirmediği sürece Biz onları........

© Risale Haber