Cinler Hakkında Ehl-i Sünnete Yapılan Güncel İtirazlara Cevaplar
İlahiyat mezunu bir yazar kardeşimiz cinler hakkında Ehl-i Sünnet ulemasının Kur'an ve hadislere dayanan dengeli fikirlerine biraz uzunca şöyle itiraz eder:
“Cin işte bildiğimiz cindir. Hani şu duvardan geçebilen, 1000-1500 sene yaşayabilen, cincilere yardım eden, büyüleri tutsun diye köle gibi çalışan, gebe-lohusa karılara musallat olan, kemik-tezek yiyen, istediği şekle bürünebilen… Melek, insan arasında üçüncü bir tür… Kardeşim ben de diyorum ki, Kur’anda böyle bir cin inancına ruhsat bulamazsın. Kur’anda geçen cinler ile ilgili âyetlerin büyük çoğunluğunda cinler ile insanlar kasdedilmiş. Cinler, daha önce yaşamış ümmetler anlamında kullanılmıştır. İns ü cin tabiriyle herkes anlamında… Cinlerin bahsedildiği diğer yerlerde ya melek, ya şeytan manasında… Saffat 158’de olduğu gibi cin ile melekler kasdedilmiştir... Allah insanlar için onlarca ayette şeytan ve cin demiştir… Kur’an cinlerin göğe çıkamadığını, Belkıs’ın tahtını getiremediğini, Süleyman’ın ölümünü bilemediğini, yani süper niteliği olmadığını vurgular… Hz. Peygamber’in cinlere de peygamber olarak gönderildiğini de yazmışız. Ne alaka! Senin kafandaki cin algısı, fennen de imkansız. Bu sanal cinlerin evleniyorlar, cinsel hayatları var. Nefis sahibi, nefes alıp veriyorlar. Yedikleri kemik ve tezek gibi somut şeyler; ama kendileri sanal…” diye ısrarla ifade etmiş.
Öncelikle kardeşimizin delil gösterdiği Saffat suresindeki âyetin öncesi ve sonrasına baktığımızda Kur’anın, Mekke müşriklerindeki bir algıyı eleştirdiğini ve düzelttiğini görürüz. Algı da şudur: “Mekkeli müşrikler, meleklerin Allah’ın kızları; cinlerin ise, Allah’ın oğulları olduğunu iddia ediyorlardı.” Yüzlerce tefsir âlimi ve mealci o âyetteki " cinnet " tabirini melekler olarak değil cinler olarak tefsir ve tercüme etmişlerdir. Müşrikler tarafından ileri sürülen meleklerin Allah'ın kızları olması iddiası çok bâriz olarak Kur'anda işlenir. O halde söz konusu âyetteki Allah ile cinler arasında müşriklerin kurdukları nesep bağı, cinlerin Allah'ın oğlu oldukları şeklinde bir iddiadır. Bu açıdan Sebe 40-41. Âyetlere baktığımızda insanların Allah'ın oğlu olarak gördükleri cinlere taptıklarına dair meleklerin mahşerdeki şâhitliklerini görürüz. Cin suresinde 6. âyete baktığımızda korku hissine kapılan insanların cinlere sığındıkları ve kendilerini güvende hissetmeye çalıştıkları; bu durumun cinlerin kibrini kabartıp isyankârlıklarını artırdığı da bu konuya dair bir delil hükmündedir.
İlahiyatçı kardeşimizin cinlerin hakikatini reddetmesinden kaynaklanarak cinlerle ilgili âyetleri mecaza hamletmesiyle açtığı kapının varacağı nokta bu âyetteki ifadenin de insanlar hakkında ele alınmasına uzanır. O âyetteki cinler, eğer insanlar ise, o halde Mekkeli müşrikler kendilerinin Allah’ın oğulları olduğunu iddia etmiş olurlar. Oysa hiçbir tarihi kaynak, ister İslamî ister İslam dışı, Mekke müşriklerinde böyle bir iddia olmadığını bize belgelerle gösteriyor. Onların tevhide muhalif fikirleri Kur’anda çokça işlendiğine göre böyle bir iddia Kur’anda kendine çok fazla yer bulurdu. Oysa hiç bir bahis yoktur. Kur’anda açıkça bildirildiği üzere Allah’ın oğlu ve sevgilileri olması iddiasında olanlar, Yahudi ve Hıristiyanlardır. [1] Bu iddiaları defalarca Kur’anda işlenmiştir. Bu da gösterir ki müşriklerin böyle bir iddiaları yoktur ve o âyetteki cin ifadesi, insanlar olarak anlaşılamaz. Müşriklerde böyle bir algı olmadığının diğer delili ise, kendilerinin anladığı manada bir şefaat var olmadığını, onların taptıkları şeylerin ateşte yanacağı cevabını aldıkları zaman “O halde, Hristiyanların taptığı İsa da ateşte yanacak” demeleri ve bunun üzerine o konuda âyet gelmesidir. Hz. İsa’nın (AS) kendisinin istememesine rağmen ümmeti arasında böyle bir algı oluştuğunun ve Onun Allah katında çok kıymetli ve şerefli bir konumu olduğunun âyetlerde vurgulanmasıdır. Âl-i İmran suresinde bu konuda yeterince âyetler bulunuyor.
Dil mantığı gereği, bir nesne kazandığı ekstra özelliklerle isimlendirileceği zaman o özellik bilinen bir özellik olmalıdır. Ta ki zihinlerde karşılığı olsun. Zayıf birisinin çok kilo alıp heybetli ve güçlü bir hale gelmesi üzerine ona “aslan” denilse fakat dilde aslan diye bir kavram ve nesne olmasa sıfatlandırma havada kalır ve manasız olur. Bu açıdan nesne ve kişiler çeşitli yönlerden başka canlı veya cansızlara benzetilebilirler. Dil açısından bu, zenginlik ve zeka kıvraklığı verir. Bu noktada Kur’an, “İnsanlardan ve cinlerden şeytanlar var” [2] dediğinde, şeytaniyeti bir sıfat yapıyor. Bu sıfatı taşıyan insan ve cinlerin şeytana aynalık yaptığını ve şeytanlaşmış olduğunu bildiriyor. Şimdi Kur’an eğer, bu âyetteki ve başka âyetlerdeki cin tabirlerini insan manasında kullandıysa cümle “insanlardan ve insanlardan şeytanlar vardır” gibi abes bir hal alır. Ki Kur’an bundan münezzehtir. Diğer noktadan bakarsak, haydi insan önce cinleşir, sonra şeytanlaşır desek bu durumda ifade daha çetrefilli hal alır........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d