Ayine Alem
Bismillah
Hayatı fark ettiren şey, onun iki cihetli olduğunu idrak edebilmektir. Bu hakikat, hayatın hem görünen hem görünmeyen yönünü birlikte kavrayabilmekle anlaşılır. Tıpkı bir âyine gibi: Bir yüzü dış dünyaya bakar, diğer yüzü içsel aleme.
Zahir ve bâtın, mülk ve melekût, madde ve mana, fani ve bâki… Bu çift yönlü yapı, hayatın tüm katmanlarında mevcuttur. Bu derinliği daha iyi anlayabilmek için fen kısmına başvuralım.
İki zıt kavrama benzer ama derin bir kavram olan kutupluluk.
Kutupluluk, sağ ve sol gibi iki yönün varlığıyla başlar. Bu yönler sadece mekansal değil, aynı zamanda anlam katmanlıdır. Fizikte kutuplanma, maddenin simetri ve asimetrisinin analizini mümkün kılar. Bir parça şekerin suda çözünmesiyle oluşan iyonik kutuplanma bile, bu çift yönlü yapının mikroskobik bir örneğidir.
Peki kutupluluk bize neden lâzım?
Kâinatın işleyişinden insanın iç dünyasına, maddenin düzeninden manevî yönelişlerimize kadar uzanır.
Kutupluluk, fiziksel bir sistemin iki zıt veya tamamlayıcı uç kutuplar arasında bir gerilim veya yönelim taşımasıdır.
Misal; mıknatısta kuzey ve güney kutbu.
Elektrikte pozitif ve negatif yükler…
Moleküllerde bir tarafı pozitif, diğer tarafı negatif yüklü olmaları gösterir ki; bu var olan sistemlerdeki kutupluluk; pusula gibi yön tayini sağlayabilir, çekme ve itme kuvveti üretebilir, denge sağlayabilir, dolaşımı ve hareketi oluşmasına vesilelik gösterirler.
Fen ciheti ile baktığımızda kutupluluk; hareketi, iletişimi ve dengeyi sağlamaktadır.
Mana ciheti ile bakılınca da ayni hükümleri görebilmekteyiz.
Soğuk, sıcağı fark ettirir.
Gece, gündüzün kıymetini artırır.
Hüzün, nimetin tadını derinleştirir.
“Zira elemin zevali lezzet olduğu gibi, lezzetin zevali de elemdir.” (İşârât-ül İ'caz 146.sh - Risale-i Nur)
Kutupluluk bu cihetle de mana farkındalığı ziyadeleştirir.
Hem bir şeyin kuvvet ve za'fça meratibi, o şeyin içine zıddının müdahalesidir. Meselâ hararetin derecatı, soğuğun müdahalesidir. Güzelliğin meratibi, çirkinliğin müdahalesidir. Ziyanın tabakatı, karanlığın müdahalesidir. (Sözler 91.sh - Risale-i Nur)
Bu şekilde zıtların içiçeliği yani müdahaleleri adem ve vücud u idrak edebilecek kavramları tanımaması ister.
Harici bir vücudu gerektirmeyen bir hakikati tanıyalım, özellikle kader bahsinde ve bir çok Risalede söz alan Hakaik-i nisbîyeler.
Evet; hakaik-i nisbîyelerin kutuplanmayla veya zıtlıkla nasıl bir ilişkisi var diye düşünmek lazım.
Misal karanlık, aslında bir varlık değil; ışığın yokluğudur.
Soğuk, kendi başına bir enerji değil; hararetin azalmasıdır.
Sessizlik, bir vücud değil; sesin olmamasıdır.
Bir ikili kavram ilişkisini gorebilmekteyiz.
Vücud Adem...
Verilen misallerdeki sessizlik karanlık zulmet bunlar ademi, lakin ışık, ses, sıcak ise vucud alemlerini temsil eder.
Adem alemlerinde olan zulmet vücud-u nisbî olduğunu ve mahiyetlerinin ademî olduğunu zıtların birbirine müdahalesi ile isbat eder.
Yani “hakiki vücud değil, izafi vucud” turlar.
Kutupluluk, keyfiyeti gereği iki zıt ucu şart koşar; misal gece ve gündüz, sıcağa karşı soğuk…
Bu ikilik içinde:
Biri aktiftir yani vücudîdir,
Diğeri pasif ya da ademîdir, yokluğa göre tanımlıdır.
İşte burada hakaik-i nisbîye devreye girer.
Işık ve karanlıkta; karanlık nisbîdir yani ışığın yokluğudur.
Isı ve soğukta; soğuk nisbîdir yani hararetin azlığıdır
Nurlardan da anladığımız, kutuplar arasında zayıf olan genelde hakaik-i nisbîyedir.
Zıtlardan biri vardır, diğeri onun olmayışından dolayı “var gibi” görünür.
Zıtlık, varlık âleminin temel dinamiğidir. Fakat bu zıtlıkların bir kısmı vücudî bir bir kısmı da nisbîdir.
“Ve madem bir şeyde mertebelerin bulunması, o şeyin içinde zıddının tedahülü iledir. Meselâ: Ziyanın kavî ve zaîf gibi mertebeleri, zulmetin müdahalesi ile ve hararetin ziyade ve aşağı dereceleri, soğuğun karışması ile ve kuvvetin şiddet ve noksan mikdarları, mukavemetin karşılaması ve mümanaatıyladır.” (Şualar 159.sh - Risale-i Nur)
Emr-i nisbilerin muhakkak bir vücud u haricileri yoktur der Üstadım
Hakaik-i nisbiyenin zuhuru ise, Sâni'-i Zülcelal'in esma-i hüsnasının nukuş-u tecelliyatını göstermesine ve kâinatı mektubat-ı Samedaniye suretine çevirmesine sebebdir. (Sözler 532.sh - Risale-i Nur)
Zıtlık varsa, karşılaştırma vardır.
Karşılaştırma varsa, nispî anlamlar doğar.
Meselâ: Sıcaklığın nisbî lezzeti ve fazileti, soğuğun tesiri iledir. Yemeğin nisbî lezzeti, açlık eleminin tesiri iledir. (Sözler 619.sh - Risale-i Nur)
Dolayısıyla:
Hakaik-i nisbîye, zıtlıklar sayesinde idrak edilir.
Güneş den gelen ışık hakiki dir. Gölge ise ışığın ulaşmadığı yer yani nisbi bir yokluktur. Lakin gölge, varmış gibi görünür. İnsan onunla rahatlar, hareket eder, kıyas yapar.
İnsanın içinde de bir kutupluluk vardır:
Akıl ve kalp, nefis ve ruh ikilemleri gibi...
Bu........
© Risale Haber
