menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tarihin İki Nöbetçisi

8 7
10.10.2025

Osmanlı coğrafyası denince çoğu zaman İstanbul’un görkemli sarayları, Bursa’nın ipekli çarşıları ya da Edirne’nin zarif camileri akla gelir. Oysa imparatorluğun asıl kudreti, sınır şehirlerinde saklıdır. Hem askerî hem manevi bakımdan Osmanlı’nın direniş hafızasını taşıyan bu şehirler, birer nöbetçi gibi medeniyetin bekçiliğini yapmıştır. Erzurum ve Gazze, farklı iklimlerde, ama aynı ruhla bu görevi üstlenen iki büyük şehirdir.

Erzurum, karın ve soğuğun hüküm sürdüğü bir coğrafyada, Osmanlı’nın doğuya açılan kapısıdır. Surlar, tabyalar, kaleler… Hepsi birer nöbet tutar sanki. İran ve Rus sınırına karşı bir set gibi duran Erzurum, yüzyıllar boyunca askerî olduğu kadar kültürel bir merkez olmuştur. Her fırtınada sancağını dalgalandıran, her savaşta imanla direnen bir şehir… Osmanlı için Erzurum sadece bir mevzi değil, aynı zamanda inancın, azmin ve dayanışmanın timsaliydi.

Gazze ise Osmanlı’nın güney ucunda, çöl rüzgârlarıyla yoğrulmuş bir başka nöbet yeridir. Kudüs’e, Şam’a ve Hicaz’a giden yolların kesiştiği bu şehir, Osmanlı’nın kalbinden geçen hac ve ticaret damarının güvenliğini sağlardı. Burada da nöbet tutulurdu — ama bu nöbet sadece askerî değildi. Kadılar, alimler, şeyhler; hepsi adaletin, ilmin ve sabrın nöbetini tutardı. Tıpkı........

© Pusula Gazetesi