Albümden Ekrana: Kaybolan Hatıralar
Geçen gün derste kullanmak için öğrencilerimden fotoğraf getirmelerini istedim. Dönüşler oldu ama çoğu velilerim, "Hocam, biz fotoğrafları telefonumuzda saklıyoruz, basılı hali yok," diye yanıt verdi. İşte o an fark ettim ki, cep telefonlarıyla birlikte fotoğraf makineleri de köşeye çekilmiş, bir zamanlar değerli olan birçok alışkanlığımız gibi…
Oysa yıllar önce işler böyle yürümüyordu. Fotoğraf çekmek, başlı başına bir olaydı. 12’lik, 24’lük, 36’lık filmler vardı ve her poz kıymetliydi. Film bittiğinde makineyi dikkatlice kapatır, özenle saklardık. Çünkü bir yanlış hareket tüm pozları yakabilirdi. Aynı kareyi defalarca çekmek gibi bir lüksümüz de yoktu. Deklanşöre basmadan önce sahneyi iyice süzer, en iyi anı yakalamaya çalışırdık.
Fotoğrafın tarihine baktığımızda, bu mucizenin 19. yüzyılın başlarında başladığını görürüz. Fransız mucit Joseph Nicéphore Niépce, 1826 yılında dünyanın bilinen ilk kalıcı fotoğrafını çektiğinde belki de bugün milyonlarca insanın her gün fotoğraf çekeceğini tahmin bile edemezdi. Ardından Louis Daguerre'in geliştirdiği daguerreotype yöntemiyle fotoğrafçılık daha yaygın hale geldi ve insanlar tarihte ilk kez kendi görüntülerini kalıcı hale getirmeye başladı.
Zamanla bu teknoloji gelişti, cam negatiflerden film rulolarına, siyah-beyazdan renkliye geçiş yapıldı. 20.........
© Pusula Gazetesi
