menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Toplumsal Kimliklendirme Sorunu: Homojen Ulus ve Etnik Kimlik Çatışması

12 0
28.06.2025

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde toplumsal kimliklendirme sorunu, ulus kimlik inşasının etnik kimlikler üzerindeki egemenliğiyle şekillenmiştir. Ulus kimlik, Osmanlı’nın çok etnikli mirasından modern ulus-devlete geçişte, farklı grupları birleştiren bir üst kimlik olarak tercih edilirken, bu tercih hem siyasi bütünleşmeyi sağlamak hem de modern ulus-devlet normlarına uyum sağlamak amacıyla kompoze bir yaklaşımla inşa edilmiştir.

Toplumsal kimliklendirme, bireylerin ve grupların kendilerini bir topluluk içinde tanımlama sürecidir ve modern ulus-devletlerin oluşumunda merkezi bir rol oynamaktadır. Ulus kimlik, farklı etnik ve dinî grupları birleştiren bir üst kimlik olarak inşa edilirken, etnik kimliklerin bu süreçteki konumu tartışmalı hale gelmiştir.

Ulus Kimlik ve Etnik Kimlik: Kavramsal Bir Çerçeve

Ulus kimlik, bir devletin sınırları içinde yaşayan bireyleri ortak bir tarih, kültür, dil ve siyasi hedefler etrafında birleştiren bir üst kimliktir. Anderson (1991), ulusu “hayali bir topluluk” olarak tanımlar ve bu topluluğun, ortak semboller, anlatılar ve kültürel pratikler aracılığıyla inşa edildiğini belirtmektir. Etnik kimlik ise, daha dar bir çerçevede, ortak soy, dil veya kültürel özelliklere dayalı bir topluluk bilincini ifade etmektedir (Barth, 1969).

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, toplumsal kimliklendirme sorunlarının, çok kültürlü bir imparatorluk mirasından homojen bir ulus-devlet modeline geçişte yeniden tanımlandığı bir dönemi temsil etmektedir. Türkiye’de ulus kimliği, Osmanlı’daki millet sisteminin dinî ve etnik temelli yapısından sıyrılarak seküler ve vatandaşlık temelli bir çerçevede yeniden inşa edilmesiyle şekillenmiştir. Bu süreç, farklı etnik grupları tek bir siyasi çatı altında birleştirme amacı taşımaktadır. Hobsbawm (1990), ulus kimliğin modern devletin homojenleştirici politikalarıyla etnik farklılıkları aşmayı hedeflediğini öne sürmüştür ancak Türkiye’deki ulus kimliğinin inşasında, etnik kimliklerin tamamen yok sayılmadığı, aksine, ulus kimliği içinde yeniden yorumlandığı görülmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, toplumsal kimliklendirme sorunlarının modern ulus-devlet bağlamında yeniden şekillendiği bir dönüm noktasıdır. Dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun çok etnikli yapısından ulus-devlete geçiş, farklı grupları birleştiren bir ulus kimliği oluşturma gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.

Osmanlı Mirasından Ulus-Devlete Geçiş

Osmanlı İmparatorluğu’nda kimlik, büyük ölçüde din temelli “millet” sistemiyle tanımlanmıştır. Ancak 19’uncu yüzyılda milliyetçilik akımlarının etkisiyle, etnik temelli ayrılıkçı hareketler imparatorluğu zayıflatmıştır (Karpat, 2001). Baskın Oran (2004), Osmanlı’nın çok kültürlü yapısının, modern ulus-devlet modeliyle uyumsuz hale geldiğini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bu mirası yeniden yapılandırmak zorunda olduğunu belirtmiştir. Ulus kimlik, bu bağlamda, farklı etnik grupları birleştiren bir “ortak payda” olarak ortaya çıkmıştır.

Türk ulus kimliği, dil, tarih ve kültür gibi unsurlar üzerinden inşa edilmiştir. Dil reformu, Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Teorisi gibi girişimler, ortak bir ulusal bilinç oluşturmayı amaçlamıştır (Zürcher, 2010). Ancak bu süreç, bazı etnik grupların kimliklerinin marjinalleştirilmesi eleştirilerine yol açmıştır. Örneğin, Yeğen (2007), Kürt kimliği gibi etnik kimliklerin, ulus kimlik inşası sürecinde dışlanmışlık hissettiğini öne sürmüştür. İçduygu ve Çolak (2003), buna karşın, Türk ulus kimliğinin, etnik bir Türk kimliğinden ziyade........

© Perspektif