Batı Kampı ile Rusya Arasındaki Hegemonya Mücadelesi: Rusya-Ukrayna Savaşı
Moskova Devlet Dil Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Sosyo-Politik Bilimler Enstitüsü’nden Doç. Dr. Mehmet Emin İkbal Dürre, Mardin Artuklu Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi ve Mokha Center for Strategic Studies Türkiye Çalışmaları Direktörü Mehmet Rakipoğlu ile Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, dördüncü yılına giren Rusya-Ukrayna savaşını Perspektif için değerlendirdi.
- NAMAN BAKAÇ
- 27 Şubat 2025
Mülakat: Naman Bakaç
Dördüncü yılına giren Rusya-Ukrayna savaşı, özelde Avrupa’yı genelde ise küresel düzeni, ekonomisini ve güvenlik mimarisini derinden sarsmaya devam ediyor. Bu sarsıntı; Batı kampı ile Rusya arasında süren bir tür hegemonik mücadele sahasının da yansıması olarak karşımızda duruyor. Batı kampında ABD, AB ve NATO gibi aktörler Ukrayna üzerinden temsil edilirken, madalyonun diğer yüzünde Rusya ve Çin gibi güçlü aktörler, Belarus ve Kuzey Kore gibi diğer aktörler yer alıyor. Türkiye ise bu denklemde her iki kamp ile diplomasi sahasında görüşüp barış ve müzakere masasını kurmaya çalışarak dengeli, pragmatik ve barışçıl bir düzlemde ilerliyor. Hegemonya mücadelesinin altında ise devam eden savaşla birlikte ölen yüz binlerce insan, yıkıma uğrayan şehirler ve dinmeyen acıları da unutmamak lazım.
Rusya-Ukrayna savaşının, kimilerine göre işgalin dördüncü yılına girerken; Batı kampında yer alan ABD-AB ve NATO’nun savaş sürecindeki pozisyonunu, Rusya ve Ukrayna’nın savaş ve barış sürecindeki stratejilerini, küresel düzende yol açtığı jeopolitik kırılmaları, Türkiye’nin bu denklemde diplomasi ve barış aktörü olarak yer alma ihtimalini analiz ettiğimiz bu soruşturma dosyasına, Moskova Devlet Dil Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Sosyo-Politik Bilimler Enstitüsü’nden Doç. Dr. Mehmet Emin İkbal Dürre, Mardin Artuklu Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi ve Mokha Center for Strategic Studies Türkiye Çalışmaları Direktörü Mehmet Rakipoğlu ve Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya görüşleriyle katkıda bulundu.
"ABD’NİN TUTUMU RUSYA LEHİNE GELİŞİRKEN, ZELENSKI DAHA ÇOK MÜTTEFİĞİ YANINA ÇEKME SİYASETİ GÜDÜYOR"
Doç. Dr. Mehmet Emin İkbal Dürre - Moskova Devlet Dil Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Sosyo-Politik Bilimler Enstitüsü
Savaş dördüncü yılına girerken, Rusya Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan resmî açıklamaya göre Lugansk bölgesinin yüzde 99’u, Zaporejye, Herson ve Donetsk bölgelerinin de yüzde 75’i Rusya’nın kontrolü altında ve bu oran her geçen gün artıyor. Rusya’ya pahalıya mal olsa da 2025 yılında biteceği artık neredeyse kesinleşen bu savaşı Ukrayna kaybediyor.
Trump “Ukrayna savaşının Ukrayna’sız bitirilebileceğini” bile söyledi. Hiç kimse bu kadarını beklemiyordu. Ukrayna için hayati önem taşıyan Sky Link sisteminin ilerleyen süreçte Ukrayna’ya kullandırılıp kullandırılmayacağı Elon Musk’ın iki dudağı arasında olduğundan, Trump’ın bu yaklaşımı pek gerçekçi görünmese de hiç de temelsiz değil. Ukrayna savaşı özü itibarıyla ne ABD’nin ne de AB’nin inisiyatifi ile şekillendi. Olaya yön veren, ABD ve AB’yi işin içine çeken ana aktör İngiltere. O yüzden şu anda Trump’ın yaptığı hamleleri Washington ve Londra arasındaki rekabetin sondan bir önceki sahnesi olarak görmek mümkün. Son sahne Ortadoğu’da oynanacak.
Trump güçlüden yana ve kinci biri. Bir önceki kaybettiği seçimlerde içerde ve dışarda, karşı tavır alıp kendi deyimiyle “dört yıl boyunca ona cehennemi yaşatan herkesle bir hesabı var.” Bu konjonktürde Ukrayna’nın, daha doğrusu Zelenski’nin işi zor. Çünkü kendisi Biden’ın oğluyla ilgili yolsuzluk dosyalarını bir önceki seçim sürecinde Trump’a vermediği için hesaplaşılacaklar kategorisine giriyor.
Ukrayna lideri durumun ciddiyetinin farkında. O yüzden artık hedefi başta belirttiği gibi kaybedilen toprakları geri almak değil, daha fazlasını kaybetmemek için güvenlik garantileri sağlamak. Türkiye’yi de oluşturmaya çalıştırdığı bu yeni güvenlik denklemine, AB ve İngiltere’nin yanında, dahil etmek istiyor. ABD’nin tutumu Rusya lehine gelişirken, ne kadar çok “müttefiki yanıma çekebilirsem o kadar kendimi garantiye alırım“ hesabıyla hareket ediyor Zelenski.
Ama beklediği sonucu alması çok zor. Son raddede hiç kimse Trump’la, Zelenski yüzünden karşı karşıya gelmek istemeyecektir. En azından Türkiye kesin istemez, Suriye siyaseti netleşene kadar Erdoğan’ın Trump’ı kızdıracak bir adım atacağını zannetmiyorum. Ziyaret sırasında her ne kadar Cumhurbaşkanı, Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne vurgu yapsa da, Türkiye açısından Rusya ile ilişkiler Ukrayna ile olan ilişkilerinden çok daha önemli. Ankara’nın bundan sonraki süreçte de tarafsızlığını korumaya ve bu çerçevede muhtemel barış görüşmelerinin en azından herhangi bir aşamasında ev sahipliği yapmaya odaklanacağını anlıyoruz.
Trump’ın bu kadar radikal adımlar atacağını beklemeyen önemli bir aktör de, Ukrayna’nın görüşme sürecine dahil edilmesi gerektiğini açıklayan Çin. Pekin’e kalsa Ukrayna ve Ortadoğu’daki çatışma hali ne kadar uzarsa o kadar iyi. Çünkü buralarda istediğini elde edecek olan Trump, sonrasında Çin ile hesabı olduğunu gizlemiyor. Kısacası, ABD’nin yeni liderinin Ukrayna savaşı bağlamında şimdilik Rusya lehine görünen radikal hamleleri, dünya siyasetinde kartların yeniden dağıtılmasına sebep olabilir. Her halükârda Rusya aslında hiç çıkamadığı ama etki kaybettiği jeolojik denkleme tekrar etkin bir aktör olarak girme fırsatını Trump’la yakalayacak gibi. Fakat bu o kadar da pürüzsüz olmayacak. Sürecin nasıl yürüyeceğine dair birçok belirsizlik var.
Coğrafi konumu, doğal zenginlikleri, BM daimî üyesi, nükleer bir güç olması gibi malum avantajlarının yanında Kuzey Kutbu’nda hâlâ ABD ile kıyaslandığında daha güçlü bir pozisyonda olması ve o bölgede Çin ile geliştirdiği ilişkilerin getirdiği avantajların, orta vadede hem ekonomik hem de güvenlik açısından ABD’de tehdit unsuru olarak algılanması ki temelsiz değil, Moskova’nın elindeki önemli bir avantaj. Washington bozamadığı, tam tersine yaptırım politikalarıyla perçinlediği Moskova-Pekin denklemine Kuzey Kutbu’nda müdahil olmak istiyor.
Gözden kaçırılan ama Riyad görüşmelerinde dile getirilen bir başka faktör de, Rusya’ya uygulanan yaptırımlar sebebiyle ABD’li firmaların 300 milyar dolar zarara uğraması. Zarar etmeyi sevmeyen ABD’nin yeni liderinin kayıtsız kalamayacağı bir rakam. Üzerine kendi ifadesiyle (her ne kadar Kiev bu paranın sadece 117 milyar dolarlık kısmını kabul etse de) Ukrayna için harcanan aşağı yukarı aynı miktardaki rakam da eklediğinde (her ne kadar bu yardımların önemli bir kısmı ABD firmalarına gitse de) ortaya çarpıcı bir tutar çıkıyor. Toplarsak Trump’ın Zelenski’den değerli madenler olarak talep ettiği 500 milyar doların mantığını da çözmüş oluruz.
Ukrayna savaşının sürdüğü üç yılda Rusya ile yapılan ticaretlerde ulusal para birimlerinin kullanılma oranın dikkate değer derecede artması, BRICS modelinin barındırdığı belirsizliklere rağmen ivme kazanması, Washington’ın dünya üzerinde kaybetme sürecinde olan hegemonyasını daha da zorlayabilecek süreçler.
TEORİSİ HENÜZ YAZILMAMIŞ VE SADECE “GÜÇLÜ OLANA YAŞAMA HAKKI TANIYAN” YENİ BİR DÜZEN ŞEKİLLENİYOR
Son üç yılda dünyada hem ekonomik hem siyasi dengeler açısından farklı bir tablo ortaya çıktı. Bu saatten sonra Çin ile olan........
© Perspektif
