Devletimiz Çok Düşüncelidir Abiler
Devlet adamına bile tanrısal sıfatlar atfetmekte bir sakınca görülmezken devletin kendine akıl atfedilmesini belki de normal kabul etmeli ama ortada her şeye vaziyet eden bir devlet aklından söz etmek akla zarardır. “Tüzel varlığın” keşke öyle bir aklı olsa da hepimizin yerine düşünseydi. Öyle bir akıl yoktur. Bu gerçeğin onun yüzüne söylenmesi lâzımsa da şu alacakaranlıkta bunu yapacak kimse yoktur.
- MUSTAFA ŞAHİN
- 4 Mart 2025
Artık hiçbir mevzu cinlerimi tepeme çıkarmıyor ama şu ‘devlet aklı’ lâfını kimden duysam ortalıkta görünmeyen cinlerim azıcık kalan aklımı başımdan almak için sağda solda kara deliklerden çıkıp tepeme üşüşüyorlar. Oysa ben artık her şeyin böyle gelmiş böyle gideceğine, gelenin gideni aratacağına, değişmesi gereken hiçbir şeyin değişmeyeceğine, değişim arzusunun kendini taşıyamayan insanlara yüklenmiş bir ağırlık olduğuna, yokuş yukarı akıl yürütmeyle kurtarıcı bir akla varılamayacağına, toplumun asıl tercihinin pek de “ortak iyilik” olmadığına, insanların çoğunlukla başkasının gördüğü eziyetten keyif duyduğuna, Schadenfreude kavramının dünyanın en önemli kavramı olduğuna, hayır insandan insanlıktan umudu kesmediğime, “umut kapısının açık” olduğuna ve “iyiliğe” inandığıma ama iyinin robot resmini çıkaramayacağıma, güzelliğin resmini, adaletin portresini çıkaramayacağıma kaniyim. Gücü direnci olan “değişim” istemeye devam etsin. Bu geldiğim yerde her ne olmuşsa iyi olmuş demem lâzım ama “beyhude ömrüm” ile “alışkanlıklar” yüzünden kendimle baş edemiyorum. Üstüme vazife olmayan şeylerle kendimi telef ediyor, soğuk demiri nafile yere dövdüğümü bile bile şöyle olsa böyle olsa diyorum.
Birilerinin işleyen bir devlet aklından söz etmesine, bazı olağanüstü olayı, bazı akla zarar hadiseyi hikmeti hükümete, baş yüceliğe, tüzel kişiliğe, şahsı maneviye, çelik çekirdeğe, derin devlete, gladioya, gayri nizami harbe, garnizona, üst yapıya, üst akla, encümen-i danişe, kontr gerillaya, gözükmez karanlığa, mafyaya, maklubeye, imralıya, natoya, oligarklara, devlete topluma rota çizen hayali heyulalara, akil aksakallılara, türlü senaryolara, mistik yorumlara ve hayırlısı abi ve bardağın dolu tarafından bakmalı ve büyük fotoğrafı görmeli diyenlere mâni olunamıyor. Devlet adamına bile tanrısal sıfatlar atfetmekte bir sakınca görülmezken devletin kendine akıl atfedilmesini belki de normal kabul etmeli ama ortada her şeye vaziyet eden bir devlet aklından söz etmek akla zarardır. “Tüzel varlığın” keşke öyle bir aklı olsa da hepimizin yerine düşünseydi. Öyle bir akıl yoktur. Bu gerçeğin onun yüzüne söylenmesi lâzımsa da şu alacakaranlıkta bunu yapacak kimse yoktur.
Güce kudrete perestiş eden bu kadar mahlûkat varken biz kimseyi incitmemek için kesinlik bildirmeyelim de hikmeti hükümete iman edenlere bakarak bunca kabul görmüş bir yanlışta acaba bir gerçeklik payı var mı diyelim. Tabii ki devlet vatandaşının aklıyla, hukukla değil de kendinden bir cevherle iş görüyorsa kimseye hiçbir şey demek düşmez. Ben şahsen bu tüzel zâtın hayatını nasıl idame ettirdiğini, çarkını nasıl çevirdiğini uzun zamandır düşünüyor işin içinden çıkamıyorum. “Asiyabı devleti har olsa döndürür” diyen Ziya Paşa’ya katılmıyorum. Hayır, öyle şey olmaz. O kadar değil. Diyeceğim şu: Ellerinkini bilmem ama bu bizim devletimiz fevkalade düşüncelidir. Yalnız kendine tabi olanların yerine değil kafa tutan itaatsizlerin, mücrim asilerin, ağır cezalıkların, idamlıkların, müebbede mahkûmların, kanun kaçaklarının, tımarhaneliklerin yerine bile düşünmekten yüksünmez.
“Aklı yok” dediğine “düşünceli” demenin bir çelişki olduğu aşikâr ama işini tesadüfe bırakmaması hasebiyle düşünceli, insiyakî olarak endişeli ve öngörülüdür devletimiz. Efsanesini kendi örer, takvimlendirmesini kendi yapar, istediği fayı kırar istediğini yarar, duyargaları açık, hassasiyetleri yüksektir. Endişeleri düşünceliliğinden, öngörüleri tecrübesinden, yüksek hassasiyetleri incelikli iş bitiriciliğinden, ufku manevra kabiliyetinin genişliğinden gelir. Elbet dünyanın gidişatını izler ve ona göre vaziyet alır ama daha çok kendine odaklıdır. Onun elindeki ip uzundur, aldatıldıysa aldatılmaya müsaade buyurduğundan, yara aldıysa iyileşeceğini bildiğindendir. Hukuksuz alanlara kaydıysa, mücrimlerden biriyle iş tuttuysa hukukun elastikiyetini ölçmek içindir. Hem bizde hukuk her zaman askıdadır malum. Askıdaki kitabımız ve ekmeğimiz gibi. Demek biz hürmet ettiğimizi askıda seviyor onu hayata indirmiyoruz. Bunu çeyrek asır evvel bir mecmuada “Gordion’u çözdüm” diye yazmıştım ama o zamanlar yazdığımın bir yankısı olmadığından -hiçbir yazının yankısı olmaz ya- ben de iş görmez teorimi işlemek yerine üstüne yatmıştım.
Memleketimize mahsus bazı hayati mevzuların döne döne tekrarı üzerine o fikrimin ana fikrini yeniden hatırlayınca siz saygıdeğer insanlara ziyanı yok bir kez daha hatırlatmak istedim. İnsan ikide bir ‘ben bunu demiştim’ demezse ‘evet evvelce sen bunu demiştin’ diyen olmuyor. Yani kendini takdir etmeyeni takdir etmeyen bir gizli yasası var hayatın. Gordion’u, yani kördüğümü çözdüğüm yazımın özeti mer’i sistemin -sahi öyle derdik, mer’i sistem, müesses nizam, zinde kuvvet, beşinci kol, imtiyazlı zümre, azgın azınlık… Ne kallavi laflardı ama- evet yürürlükteki düzenin tılsımı, sırrı herkesi, her fikri, her aktörü, her mevzuu, her meseleyi, düğümü kördüğümü, duvarı tel örgüyü, hâkimi, savcıyı, mahkûmu, gardiyanı, bekçiyi, kurşun askeri, mafyayı, fedaiyi,........
© Perspektif
