menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Müzik ve Toplum: Arabeskin Üç Hali

17 1
22.01.2025

Ferdi Tayfur’un ölümü ile ortaya çıkan toplumsal tabandaki büyük hüzün, arabeskin toplumsal yapıyı oluşturan önemli bir özne olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Arabesk çoğu zaman bir müzik tarzını aşarak siyasal ve sosyal mekanizmaya dahil olmuştur. Cumhuriyet’in Batılılaşma projesinin yarattığı toplumsal sınıflarda çokça küçümsenen arabeskin, varoşların kimliğinin inşasında önemli bir yer tutabildiğini gözlemleyebiliriz.

1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de arabesk müzik sadece bir müzik zevkine işaret etmekle kalmaz, aynı zamanda bir yaşam biçimini sembolize eder. Taşra yaşam biçimini bütünüyle kente taşımak mümkün değildir, fakat belirli alışkanlıklar çeşitli sembollerle taşınabilir hale getirilmiştir. Özbek’e göre arabesk müzik kent kültürünün bir ürünüdür ve kente taşınan kırsal nüfusun çevreye uyumsuzluğunun değil tam aksine çevreye uymasının, var kılmayı başarmasının göstergesidir.¹ Kentin varoşlarının kentin dokusu ile ilişkisi çoğu zaman uyum değil agresif bir karşı duruş ile tanımlanır. Müziğin bu noktada mekânla var olmayı mı sağladığı yoksa mekândan bağımsızlaştırdığı mı sorusu da havada kalır! Müzik, göç ve yoksulluk kaderi haline gelmiş insanlarda yaşattığı duygusal yoğunluk ile mekândan ve zamandan özgürleşmeyi de tetikler. Bu anlamıyla mekânla kurulan ilişkisi bambaşka şekilde de yorumlanabilir. Böyle bir okuma ile müzik, toplumu oluşturan bir edimden ziyade yok edici bir hüviyete de bürünebilir.

Said, zaman anlayışından veya hoş bir uyumdan yoksun, sevimsiz karmaşıklığı içinde insani etkinliğin bir yansıması olarak hizmet edemediği için müziğin kendini doğuran toplumu yok eden bir unsur olduğunu söyler.² Said’in bu tespitini bir evrensellik normu yaratma edimi olarak da okuyabiliriz. Müzik, evrensel sınırlarını veya sınırsızlığını üretmesinin bir imkânı olarak kendi toplumsal bağlamını yok etmek durumundadır. Bu anlamıyla arabesk, içinden çıktığı toplumu yok ederek onun kente katılımını da hızlandırmıştır diyebiliriz.

İlk kuşak göç hareketinin arabesk müzik deneyimi daha sonraki kuşaklarda başka başka türlerin üretilmesine de imkân sağladı. Zira arabesk de başka bir müzik türünün gölgesine ortaya çıkmıştı. Karahasanoğlu’na göre Batı etkisinde gelişen popüler müziğin de klasik Türk müziği etkisinde gelişen popüler müziğin de Halk müziği etkisinde gelişen popüler müziğin de ortak bileşeni arabesktir.³ Arabesk çeşitli figürler ortaya çıkarsa da yakın zamanda vefat eden Ferdi Tayfur, daha önce yaşamını yitiren Müslüm Gürses ve hayatta kalan son isim Orhan Gencebay köşe başlarını tutan isimler olmuşlardır.

Müslüm Gürses, varoşun isyanıdır. Bu isyan otoriter yapıların tamamına karşı durur ama kendi hegemonyasını da inşa eder. Aileyi ve toplumu inşa eden otorite olarak “baba” figürüne karşı kurduğu çatışmacı yaklaşıma rağmen Gürses’in kendisi de “baba” lakabını almıştır. Orhan Gencebay ise kentin merkezine doğru romantik bir ulaşma gayreti taşır. Uzlaşmacı ve teslimiyetçidir. Kendi hegemonyasını kurma çabası olmadığı gibi acıyı otoritenin karşısında bir varoluş için değil taşrada devleti inşa etmek için kullanır. Bu açıdan Gencebay otorite ile uyumun sembolüdür. Elbette bu uyumda Gencebay’ın arabeski başka müzik türleri ile mezcetme gayreti de etkindir. Özbek’in de aktardığı üzere Gencebay’ı 1980’li yıllardan itibaren iktidarın seçkinleri de dinlemeye başladı. Bu kısmen acı üzerine söylemden uzaklaşmasına neden olduysa da Tayfur ve Gürses ekolü acıyı sembol olarak inşa etmeye devam ettiler.

Arabesk müziğin acı ve beden ilişkisi üzerine bir kurgusundan bahsetmek mümkün. Özellikle geçmişte Müslüm Gürses konserlerinde ortaya çıkan vücudunu jilet ile yaralama olgusu sosyoloji açısından önemli bir konu. Breton, acı çeken gençlerin bedenlerini yaralamalarının (Piercing, dövme vs.) kendisini etkilediğini söylüyor. O bu davranışı “delilik” olarak görmez. Ona göre yaşamın getirdiği sıkıntılara karşı özel bir mücadele biçimi olarak ortaya çıkması önemlidir.⁴ Bedenle kurulan bu ilişki biçimi aslında kan ve acı ile bedenin ölüme meydan okuması değil bedenin kendi mahkûmiyet zincirlerini kırma arzusudur. Çünkü acı özgür kılar. Birey acının eşik değerini artırdıkça hem acının vereceği korkuyu yener hem de başka acıların tesirini azaltır. Arabesk başka acılara karşı benliğin eşik değerini yükseltme içgüdüsü aşılar. Burada rap ile arabesk arasında kurulan ilişki açığa çıkar. Dışlanma ve Goffman’ın “damgalanma” kavramıyla anlattığı ötekilenme duygusu varlığını başka bir mekânda inşa etmek isteyen genç için bir imkândır. Kentin karanlık arka sokaklarında her türlü otoriteye karşı hızlı konuşup isyankâr beden hareketleri ile dans eden genç için kendi varlığı kendi mekânında inşa edilmiştir. O artık toplumun kutsal literatürüne isyan bayrağı açmıştır. Aslında kültürel egemenliği inşa eden devlete karşı arabesk, tanrısal olana ve onun yarattığı kadere isyanı daha ön plana çıkarır. Fakat tanrının siyasal modernitede devletin inşa ettiği bir bağlamda olması, bu isyanı devlete kadar götüren bir........

© Perspektif