Terörsüz Türkiye: Barışın ve Gerçeğin İzinde -1
Türkiye, 40 yılı aşkın süredir binlerce can mal olan, milyonları etkileyen ve toplumsal hafızda derin yaralar açan bir meseleyi geride bırakmaya hazırlanıyor. “Terörsüz Türkiye: Barışın ve Gerçeğin İzinde” başlıklı soruşturmamızın ilk bölümüne, süreci yakından takip eden isimlerden Sinan Hakan, Yıldıray Oğur, Cengiz Çandar ve Süleyman İrvan görüşleriyle katkıda bulundu.
- CİHAT ARPACIK
- 14 Mayıs 2025
Mülakat: Cihat Arpacık
Haritasının bir köşesine kırmızı kalemle dağlar çizilmiş bir ülke düşünün. “Dağlar”ın anlamının farklı olduğu, 40 yıllık bir kan davasının bütün enerjisini yok ettiği bir ülke.
Neydi bu yük? Bir terör örgütünün silahlı varlığı mı sadece? Diğer bütün meseleleri konuşabilmemiz için önce silahların susması gerekiyordu. Türkiye, 40 yılı aşkın süredir binlerce can mal olan, milyonları etkileyen ve toplumsal hafızda derin yaralar açan bir meseleyi geride bırakmaya hazırlanıyor.
Pek çok isim, bu acı döngünün son düzlüğüne girdiğimizi söylüyor. Artık ezberlerin ötesine geçiliyor. Sadece güvenlik ekseninde değil tarihsel, toplumsal ve duygusal perspektifler de belirleyici oluyor. “Terörsüz Türkiye” bir ütopya değil belki. Ama önce anlamak gerekiyor. Çünkü değişim ancak anlamakla başlayabiliyor. Barış ise önce kelimelerde, sonra zihinlerde, en sonunda da gerçek hayatta inşa edilen bir şey.
Perspektif, sorumluluk duyan hemen herkesin sözlerini kuyumcu kantarında tartarak söylediği bu süreci, çözümü en yakından takip eden isimlerle konuştu. “Ne oldu”, “ne olacak” ve “nasıl olmalı” sorusunun peşine düştü.
“Terörsüz Türkiye: Barışın ve Gerçeğin İzinde” başlıklı soruşturmamızın ilk bölümünde Sinan Hakan, Yıldıray Oğur, Cengiz Çandar ve Süleyman İrvan var.
Sinan Hakan - Araştırmacı-Yazar
DEVLET ARTIK ÇOK TECRÜBELİ, O TECRÜBENİN YANKISI SAHADA HİSSEDİLİYOR
PKK’nın silah bırakma kararı kalıcı bir barışın başlangıcı olur mu? Mevcut süreçte, öncekiler gibi bir “kırılganlık hali” var mı?
Bir kırılganlık hali olduğunu düşünmüyorum. Önceki süreçten elde edilen çok ciddi bir devlet tecrübesi var. Siyaset, partiler ama özellikle devlet kurumu dediğimiz yapı çok ciddi bir tecrübe biriktirdi. O tecrübe kapsamında her şeyin çok planlı yapıldığı, kamuoyu ile paylaşılmadan önce üzerinde ciddi şekilde çalışılan hususlar olduğu kanaatindeyim. Bu iş kurumsal aklın yönettiği bir perspektifle yürüdü, dolayısıyla bir kırılma beklemiyorum.
Cumhurbaşkanlığı ya da başkanlık sistemi gündeme geldiğinde çok tartışma yapıldı. Eksiği-fazlası mutlaka vardır. Belki reforme edilmesi gereken yerleri de vardır. Ama 50 yıllık bir çatışma halinin, artık uluslararasılaşan bir meselenin çözümünde Ankara merkezli bir proje hazırlamak ve bunu tatbik edebilmek, muhatapların bunu kabul etmesi sağlamak noktasında Türkiye’nin sistemsel anlamda da iyi bir sınav verdiğini düşünüyorum.
Özellikle Devlet Bahçeli’nin sürece sahip çıkmasının, siyasetin önemli ölçüde üzerine düşeni yaptığına işaret ettiği belirtiliyor. Peki sivil toplumun bu süreçte nasıl bir rol üstlenmesi beklenmeli?
Birinci çözüm sürecinde iş biraz tersten yürüdü. Çok fazla siyasi aktör vardı, ortada çok fazla siyasi söylem vardı. Akiller heyeti vardı. Ama bence ondan elde edilen bir tecrübeyle bu kez işin ana hatları kurumsal düzeyde yürüdü ve neticeye vardı. Bu saatten sonra bunun topluma anlatılması, toplumla paylaşılması, tabana yayılması, yeni sürecin ruhuna uygun bir kamuoyu oluşturulması noktasında elbette ki bütün sivil toplum örgütleri işin içinde olacaklardır. Bununla ilgili bir çalışma olacağı kanaatindeyim. Bunu bilgi değil sadece bir hissiyat olarak söyleyeyim. Toplumun bütün kesimleri bir şekilde ortaklaştığımız bu barış havasına katkı sunacaklardır. Bunu önümüzdeki günlerde mutlaka göreceğiz ama en önemli mesele PKK’nın fesih kararını şeffaf bir beyanname ile dile getirmesiydi. Bu, hepimiz açısından çok büyük bir kazanım oldu. Sonrasını önümüzdeki günlerde daha net görme imkânı bulacağız.
Nasıl bir yöntem ve iletişim dili kurgulanmalı burada?
Şu an bunları konuşmak için biraz erken. Öncelikli beklenti PKK’nın silah bırakmasıydı. Şimdi silahların teslimi aşaması var. Bu da beraberinde bir yumuşama getirecektir. Bunu, çatışmalara katılmayan örgüt üyelerinin, Diyarbakır annelerinin evlatlarının yurda getirilmesi takip edecektir. Yumuşama da normalleşme iklimini getirecektir. Bugünden sivil toplumun bu işe dahil olup inisiyatif alması biraz erken gibi geliyor bana.
PKK’NIN KÜRT DAMARINDAN MARJİNAL BİR ÇIKIŞ BEKLEMİYORUM
İrlanda Cumhuriyetçi Kurtuluş Ordusu (IRA) kendini feshettikten sonra ana yapıdan Real-IRA adında yeni bir örgüt çıktı. Daha sert ve çözüme yanaşmayan bir tarzı vardı. Benzer bir durum PKK açısından da vücuda gelir mi?
PKK içindeki Kürt damardan böyle bir şey beklemiyorum, fakat PKK’nın son dönemlerde farklı fraksiyonların da içinde neşvünema bulduğu, daha sosyalist, eylemselliğe yakın grupların yer aldığı bir yapı görüntüsü vardı. Onlardan belki marjinal bir çıkış olabilir ama örgütün Kürt kanadı ve Kürt toplumu açısından böyle bir tehlike olduğunu düşünmüyorum.
Yumuşama havasının daha da tahkim edileceğinden bahsettiniz. Bu kapsamda psikolojik, siyasi, yargısal bazı adımların da atılabileceği konuşuluyor. Bu konuda neler beklemeliyiz?
Silahların teslimi ve suça karışmayanların dağdan inmesiyle oluşacak iklimde Türkiye’de konuşulmayacak, siyaseten tartışılmayacak herhangi bir konu kalmamış olacak. Yasal düzenlemelerin de sadece olabileceğini düşünmüyorum, aynı zamanda olması gerektiğine de inanıyorum. Tarafların, ifade özgürlüğüyle ilgili daha demokratik bir siyaset inşasına yönelik taleplerinin, o barış ve yumuşama iklimi dahilinde hayata geçebileceğini düşünüyorum. Bütün bunlar emin olun teferruat gibi kalacak. Türkiye en zoru başardı. Tarihi bir adımdı.
Yıldıray Oğur - Gazeteci-Yazar
TÜRKİYE’NİN SOĞUK SAVAŞ’I BİTTİ
Terörsüz Türkiye olarak ifade edilen sürecin ilk meyvelerinden biri PKK’nın silah bırakması ve kendini feshetmesi oldu. Peki Türkiye, toplumuyla ve siyasetiyle yeni döneme hazır mı?
Bu sadece meyvelerinden biri değil bence. Bu önemli bir tarih karar anı. Çünkü PKK 1978’de herhangi bir kimse onu zorladığı için değil, ideolojik olarak silahlı mücadeleyi seçmiş bir örgüt. Daha sonra çeşitli değişimler geçirdi ama silahlı mücadeleden vazgeçmedi. Ancak geldiğimiz aşamada askerî olarak bir silahlı mücadeleyle Türkiye’de herhangi bir kazanım elde edemeyeceğini göstermesiyle, Kürt toplumunun sosyolojik değişimi ve silahlı mücadeleye desteğini çekmesiyle, siyasetin güçlenmesiyle, son olarak da Suriye’de yaşananlar ve bölgesel şartların değişimiyle artık bu sürdürülebilir olmaktan çıkmıştı. 2013’lerden beri bu kararda olan Abdullah Öcalan da bu defa örgütüne net bir çağrı yaptı ve silahlı mücadeleyi gönüllü olarak bırakmalarını istedi. Örgüt de niye silahlı mücadeleye giriştiklerini Lozan’dan itibaren anlatıp bundan gönüllü olarak vazgeçtiklerini, artık siyasi alanda faaliyet göstereceklerini ve PKK’yı feshedeceklerini açıkladı. Bu çok önemli. “Asıl bundan sonrası önemli, bu bir başlangıç” deniyor, evet öyle ama silahın aradan çekilmesi zaten esas amaçtı. Tabii ki siyasi mücadeleler devam edecek, fikir farklılıkları sürecek. Türkiye’deki sorunlar bitmiyor. Fakat bütün bunlar yapılırken artık silah bir enstrüman olarak kullanılmayacak. Bu bizim Türkiye’de hiç alışık olmadığımız bir durum. Biz 50 yıldır bununla yaşıyoruz. “Terör örgütü”, “silahlı mücadele”, “direniş”, “gerillalar”… herkes kendi meşrebince bir şeyler söylüyor. Bu, bütün siyasetin sınırlarını, devletin güvenlik anlayışını ve hukuku terörle mücadele yasalarıyla belirleyen, bütün seçimlerde etkili olan bir mesele. Bu yüzden 1999’da Ecevit dirildi ve seçim kazandı; bu yüzden 2023 seçimlerinde bu bir malzeme olarak kullanıldı. Bütün siyaseti ve hukuku belirlemiş bir meselenin, silahın aradan çıkmasından bahsediyoruz. Bu, bir anlamda Türkiye’deki Soğuk Savaş’ın bitişi aslında. Bu örgütler aslında Soğuk Savaş döneminin ürünleriydi. Avrupa’da Soğuk Savaş çok önce bitti ama Türkiye’nin Soğuk Savaş’ı daha uzun sürdü. Suriye’nin Soğuk Savaş’ı da yeni bitti ve Sovyet destekli diktatörlük rejimi yıkıldı. Türkiye’deki Soğuk Savaş’ın son kalıntısı olan bir silahlı örgüt de aradan çekilmiş oldu. Aslında çok daha önceden yapılması gereken bir şeydi. Filipinler ve Kolombiya bile bu meseleleri çözdü. Türkiye maalesef bunu çözmeyi başaramamıştı. Şu anda işte bu başarıldı. O anlamda olayın kendisi, bundan sonra ne yaşanacağından daha önemli bence.
Siyasal denklem bu durumdan nasıl etkilenecek sizce?
Bu,........
© Perspektif
