Stratejik Sabrın Gürültülü Çöküşü
Gerçekte İran, vuramıyor. Vuramasa da vurabilirmiş gibi görünmeye çalışıyor. Ancak bu çaba, her saldırıyla daha fazla deşifre oluyor. Dolayısıyla “stratejik sabır”, Ortadoğu’nun güç denkleminde çöküşün kavramsal karşılığına dönüşüyor.
- CİHAT ARPACIK
- 14 Haziran 2025
İsrail ve İran, yalnızca birbirlerinin güvenliğini tehdit eden iki devlet değil, aynı zamanda bölgesel mimarinin şekillenmesinde doğrudan ve dolaylı etkilere sahip iki aktör. Bu iki ülkenin çekişmesi yalnızca askerî ve istihbarî düzlemde değil, ideolojik, psikolojik ve sembolik alanlarda da yüksek yoğunluklu. O yoğunluk artık “dehşet dengesini” aşarak daha girift bir çatışma sürecine evrilmiş durumda.
Dehşet Dengesi (Mutually Assured Destruction – MAD) teorisi, Soğuk Savaş dönemi boyunca Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) arasında caydırıcılık sağlayan en temel nükleer strateji paradigmasıydı. Ancak bu teori, Ortadoğu gibi asimetrik vekâlet savaşlarının, ideolojik kutuplaşmanın ve sürekli belirsizliklerin yoğun olduğu bir coğrafyaya uygulandığında çok daha karmaşık bir hal alıyor. İsrail, hem konvansiyonel hem de nükleer kapasitesiyle teknik olarak MAD kuramının caydırıcı aktörlerinden biri olma niteliğini taşırken; İran, nükleer silaha sahip olmamakla birlikte vekil güçleri aracılığıyla bu dengenin dışında ama sınırında duran bir hibrit tehdidi temsil ediyor. Bu nedenle İran-İsrail ilişkisi, klasik MAD modelinin dışına taşıyor. İran’ın bu dış çevre stratejisini meşrulaştırmak için kullandığı en etkili retorik ise “stratejik sabır” kavramı oldu.
İran’ın yıllardır dış politikada başvurduğu bu söylem, 13 Haziran 2025’te İsrail’in İran’da gerçekleştirdiği ve ordu ve istihbarat kademesini neredeyse toptan yok ettiği saldırıların ardından içi tamamen boşalmış bir kavrama dönüştü. Bu saldırılarda Genelkurmay Başkanı Muhammed Hüseyin Bakıri, Devrim Muhafızları Komutanı Hasan Selami, Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani, Devrim Muhafızları’nın hava, deniz ve kara kuvvetleri komutanları, ordunun hava, donanma ve kara kuvvetleri komutanları öldürüldü. İran, tarihinin en korkunç tablolarından biriyle karşı karşıya kalmış oldu.
Bundan önce de İran hedef olmuştu. Üstelik sadece sınırlarının dışında değil. Başkent Tahran’ın kalbi de vuruldu ama İran sustu. Bu suskunluk, ilk bakışta stratejik bir tercih gibi........
© Perspektif
